Ekim 2011 archive

Ev Eksenli Çalışma Görülmüyor!

Mutfak Cadıları – Ekim 2011

Tüm Türkiye’de sayıları on binleri bulan ev eksenli çalışan kadınların haklarını korumak amacıyla kurulmuş Ev Eksenli Çalışan Kadınlar ve Sosyal Haklar Derneği, yeni iş yasasında işçi sayılmak ve işçilik haklarından yararlanabilmek için imza kampanyası başlattı.

Devamını Oku…

Yargıtay: 41 yaşındaki Dul Kadının Evlenme Şansı Yüzde 2

Yargıtay, bir tazminat davasında kocası ölen ve çocukları bulunan 41 yaşındaki kadının yeniden evlenebilme olasılığının düşük olduğuna hükmederek tazminat seviyesini yükseltti. Yargıtay, kadının evlenebilme olasılığını tartıştı. 41-50 yaş aralığındaki dul kadının evlenme şansının yüzde 2 olduğuna dikkat çekilen davada, 49 yaşındaki dul ve çocuklu kadının evlenme şansının bulunmadığı sonucuna varıldı.

Feminist hareketin yıllardır söylediğini, yani kadınların tek başlarına bireyler olarak ayakta kalma koşullarının olmadığını Yargıtay’dan duymak şaşırtıcı oldu. Kuşkusuz bizimle aynı nedenle söylemedi Devamını Oku…

Küçük Girişimciler…

Elif’in hikayesi; Elif işsizdir. Kocası bir ay önce bir iş kazası geçirmiştir. Evin geliri yok denecek kadar azalmıştır. Bu yüzden askerden yeni dönen oğluyla birlikte ufak bir iş kurmaya karar verir. Elif mutfakta maharetlidir. Nohutlu pilav yapacak oğlu da bunu seyyar bir arabayla satacaktır. Bu amaçla borç bulmaya karar verir. Amcasının hali vakti yerindedir. Ayda 100 TL geri ödeme sözü vererek ondan 500 TL borç alır. Bunun 150 TL.sini ikinci el bir tezgah araba için kullanır. Geri kalan 350 TL’yi de pirinç, nohut ve yağ almak için harcar. Malzemeleri toptan aldığı için epeyce indirim yaptırmayı başarır. İş tutar. Beş ay boyunca amcasına borcunu söz verdiği gibi zamanında öder ve bitirir. Borcunu düştükten sonra elinde kalan parayla aylık geçimini de sağlamayı başarmıştır. Borcunu bitirdikten sonra ayda 100 TL. kenara koymaya karar verir.”

Devamını Oku…

Feminizm Kendi Arasında

feminizm-kendi-arasndaTuğba Özcan

 Aksu Bora’nın Ayizi Yayınevi’nden çıkan Feminizm Kendi Arasında, “yıllardır emek verdiğimiz bunca biri­kimin belki de birikmediği duygusuyla başa çıkmak kolay değil” diyerek çeşitli yerlerde yayınlanmış yazıları bir araya getiren bir kitap. Feminizmi Tartışmak, Temsili Kadın Kadınları Temsil Edebilir mi? Kadınlık ve Maziye Bir Bakıver başlıklarıyla dört bölüme ayrılmış. Feminizm içi tartışmaları besleyen, kimlik siyasetine, projelere, politik ak­törlerin müdahale güçlerine vurguyla, sorular sorarak, kendi cevaplarını tekrar ele alarak çok verimli bir tartışma hattı yürüttüğü yazıları bugüne de denk düşen konular hala. Kadınlık bölümündeki yazılar ise bir çırpıda keyifle okunuyor. Bu bölümü okurken, geçen sene Amargi dergisi okur buluşması için ODTÜ’ye gelen Aksu Bora’nın kadınların gün­delik öykülerinin, yaşanmışlıklarının anlatısının ne kadar değerli olduğunu vurguladığını ve bu tür yazıları öncelediğini söylediğini hatırladım. Çok yalın, çok gerçek, hep tanıdığımız ama anlatılmaya ihtiyacı olan ve say­falarca teorinin işaret edemeyeceği ka­dar açık…

Devamını Oku…

Kaktüsler Susuz da Yaşar

kaktsler-susuz-da-yaarGönül Işık 

“Kaktüsler Susuz da Yaşar”, 12 Eylül dönemini Ma­mak Cezaevi’nde karşı­layan kadınların hikayelerinden oluşu­yor. Yıllar sonra bizleri buluşturan ve birleştiren “Ankara Devrimci 78’liler Derneği’nin 26 Yıl Sonra Sahibini Ara­yan Mektuplar Sergisi” oldu. En gen­cimiz bile 50’sine merdiven dayamıştı. Yıllar sonra buluşmanın heyecanı ve coşkusuyla kucaklaştık birbirimizle… Kısa sürede bir yazışma grubu oluştur­duk. Grubumuzun adı Mamaklı Kadın­lar idi.

120 kadın oluverdik. Önceleri birbirini bulmanın sevinci ve heyecanı ile yazış­tık. Bir süre sonra da yıllar önce yaşa­dıklarımızı o günkü ve bugünkü duygu ve düşüncelerimizi gruba yazsak, paylaşsak sağaltıcı olmaz mı hepimiz için dedik ve yazmaya başladık. Çok iyi gel­di bu paylaşım ve dostluk birbirimize… Bir süre sonra da kitap çalışmasına baş­ladık.

Devamını Oku…

Mamak Kitabı

mamak-kitabHülya Üstün

Önce, “anlatan” kadınların ad­larını yazalım… Adile, Ayfer, Ayşe, Feride, Güneş, Hayat, Meral, Pamuk, Seher, Sema, Sezgin, Sükun.

Kitabı okurken, sanki birimizin evinde bir araya gelmiş, ara ara tüylerimiz di­ken diken, bir ara gözlerimiz dolu, hop kalkıp hop oturarak, daha çok gülerek, anlatıyormuşuz hissine kapıldım sık­ça… Anlatılara kapılıp, okumayı unu­tarak yaşadıklarımı düşünür, “ama bir yandan da böyleydi…” diyerek kendi kendime konuşur oldum. Meral Akbaş, kitabın başında, ‘sözlü tarih’ yöntemini neden, nasıl seçtiğini (çok da iyi yapmış) alıntılar yaparak açıklamış; böylece, bu bölümdeki anlatı da gayet güzel bir biçimde kitabın ama­cına dahil olabilmiş. Kitap boyunca da bu yöntemden ayrı düşmemek için çok dikkatli davranılmış. Kitap’ta, 12 Eylül öncesi ve sırasını, okuldan bozma bir cezaevi olan ‘iki yıllık’ı, bir “hoş geldin işkencesi” ala­nı olan Mamak cezaevi girişindeki ‘kafes’i, ‘tabutluk’u, Mamak cezaevi­nin 12 Eylül öncesi ve sonrasını, A ve C blok kadınlar koğuşunda yaşananları ve dışarıda karşılaşılan dünyayı anlatmakta kadınlar.

Devamını Oku…