Küçük Girişimciler…

Elif’in hikayesi; Elif işsizdir. Kocası bir ay önce bir iş kazası geçirmiştir. Evin geliri yok denecek kadar azalmıştır. Bu yüzden askerden yeni dönen oğluyla birlikte ufak bir iş kurmaya karar verir. Elif mutfakta maharetlidir. Nohutlu pilav yapacak oğlu da bunu seyyar bir arabayla satacaktır. Bu amaçla borç bulmaya karar verir. Amcasının hali vakti yerindedir. Ayda 100 TL geri ödeme sözü vererek ondan 500 TL borç alır. Bunun 150 TL.sini ikinci el bir tezgah araba için kullanır. Geri kalan 350 TL’yi de pirinç, nohut ve yağ almak için harcar. Malzemeleri toptan aldığı için epeyce indirim yaptırmayı başarır. İş tutar. Beş ay boyunca amcasına borcunu söz verdiği gibi zamanında öder ve bitirir. Borcunu düştükten sonra elinde kalan parayla aylık geçimini de sağlamayı başarmıştır. Borcunu bitirdikten sonra ayda 100 TL. kenara koymaya karar verir.”

“Fatma’nın hikayesi; Fatma ev hanımıdır. Eşi asgari ücretle çalışmaktadır ve kazancı evin geçimine zar zor yetmektedir. Fatma aile gelirine katkıda bulunmak için ufak bir iş kurmaya karar verir. Şapka, kazak örüp satacaktır. Hiçbir ön araştırma yapmadan kocasını kefil göstererek bir bankadan 500 TL. tüketici kredisi çeker. Faiz ve diğer masrafları ile birlikte bir yıl içerisinde 600 TL. geri ödeyecektir. Bu paranın 100 TL.’sini yün ve şiş almaya harcar. Geri kalan 400 TL.’sini de bir süredir kafasına taktığı 1000 TL’lik LCD televizyonun ön ödemesine yatırır. Örgü örerken karşısında oyalanacaktır. Nasılsa para kazanacak ya… Elbet borcunu öder. Ama ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymaz. İlk ay kazandığı para iki ödemeyi birden karşılamaya yetmez. O da bari birini ödeyeyim diyerek televizyon taksidinde karar kılar. Bu nedenle banka borcuna faiz biner. Kazancı bir türlü iki ödemeyi birden yapmasına izin vermez. Ya banka taksitlerini ya televizyon taksitlerini geciktirir. Düğününde takılan iki altını bozmak zorunda kalır. Bu gecikmeler yüzünden bankaya toplam 900 TL. borç öder. Esnafla da arası açılır.”

Yukarıdaki uzun, uzun olduğu kadar da düşündürücü alıntı, Aile Eğitim Programı(AEP) bünyesinde hazırlanan “aile eğitim seti”nin “aile bütçesi ve kaynak yönetimi” bölümünden. AEP, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de ilk olarak 7 il merkezinde (Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Şanlıurfa, Erzurum, Samsun) başlatılan bir proje.

AEP’nin amacı “sağlıklı, mutlu ve müreffeh ailelerin oluşması için, ailelerin eğitim, hukuk, iktisat, medya ve sağlık alanlarındaki hizmetlerden daha etkili biçimde yararlanmalarına… aile yaşam kalitelerinin artmasına…, mevcut kaynakları etkili bir biçimde yönetmelerine ve …risklere yönelik önlemler almalarına katkıda bulunmak” şeklinde özetleniyor. Ancak “kaynak yönetimi”, “risk”, gibi kavramlar bize sanki küçük bir işletmeyi hatırlatıyor. Dahası aile eğitiminin kadın üzerinden planlanması bütçe yönetimi ve ev işlerinin idaresi ile birlikte düşünüldüğünde hem kapitalizmin hem de patriyarkanın yeniden üretimi anlamına geliyor. Programın içeriği ve eğitim materyalleri incelendiğinde tartışılması gereken pek çok yönü olduğu açık. Özellikle iktisat alanı altında sadece kadın örnekler üzerinden hikâyeleştirilen kısımlar ise kadın emeği açısından oldukça dikkat çekici. Örnek kadın – yanlış davranan kadın karşılaştırmaları ile mevcut kıt “kaynakların yönetimini” kadının sorumlu kılınması gerektiğinin altı çizilmiş oluyor. Peki ama mevcut aile yapısı kadının “kendi başına bu tarz işlere kalkışmasını” ne kadar doğru buluyor. Hadi girişti diyelim peki ya başaramazsa? Şiddet için bir sebep daha…  Bu sefer programın eğitim kitaplarında yer alan “şiddet” konusunu okuyarak böyle durumlarda ne yapması gerektiğine mi bakacak?

Belirtilmesi gereken noktalardan birisi programın içeriğinde kadına evlilik ve aile olmaktan başka bir var oluş hakkı tanımayan geleneksel patriarkal yapının açıkça hâkim olduğu. AEP’in hedef kitlesine bakılacak olursa bu nokta daha da açıklık kazanıyor. “Yetişkin bekar, evlilik hazırlığı yapanlar, evli ve çocuksuz, evli ve çocuklu, evli ve çocukları evden ayrılmış, tek ebeveynli”…

Bir diğer önemli nokta, kadının ev içindeki emeğinin tamamen görünmez, değersiz ve önemsiz kılınması. Ev içindeki onca iş yükü, temizlik, yemek, çocuk bakımı, yaşlı ve engelli bakımı, alış-veriş kadının yapmak zorunda olduğu görev ve sorumluluğu içerisinde yer alıyor. Alış-verişi toptan yapmak, kredi kartı kullanmamak da dikkat edilmesi gereken noktalar arasında yer alıyor. Kadın bir yandan ev işlerini aksatmadan yürütecek, sonra market –pazar gezip dolaşıp en ucuz ve en kaliteli ürünleri bulmak için uğraşacak. Program kadını patriarkal kapitalizm denizinin üzerinde batmadan yürüyecek bir cambaz konumuna sokuyor adeta. Bununla birlikte yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi ailenin zora düştüğü durumlarda kadın hemen aklını çalıştırıp elinden geleni ardına koymadan işe girişecek. Örgü örüp satacak, nohutlu pilav yapıp satacak. Böyle bir işe girişirken de son derece dikkatli olması beklenen kadına, önceden gerekli araştırmayı yapması, ilk elden ihtiyacı olan parayı bankadan kredi almak yerine, eşden dosttan bulmaya çalışması, eline para geçer geçmez borçlarını kapatması, kazandığını da kenara koyması salık veriliyor. Aksi takdirde tefecilerin eline düşüp elindekini avucundakini de kaybedebilir zira.

Diğer taraftan iş kurmak için eş dosttan para bulamayanlara, sosyal yardım ve dayanışma vakfına başvurmaları ya da düşük faizle kredi sağlayan kuruluşları, mikro kredi veren kurumları araştırmaları ve asla ödeyemeyeceği borçların altına girmemesi öneriliyor. Bu arada sigara kullanmak, LCD televizyon almak, eskimiş mantonun yerine yeni bir manto satın almak gibi özel tüketim harcamaları son derece fuzuli görülüyor. Eskiyi onarıp bir süre daha kullanmak, sigara gibi kötü alışkanlıklardan kurtulmak özetle “aza tamah etmek” ekonomik olarak refaha çıkmanın yollarından bazıları olarak sunuluyor.

Üzerine daha birçok şey söylenebilecek programın kadın emeği açısından ilk elden dikkat çeken noktaları böyle özetlenebilir. Son olarak yoksulluğun yönetimi – sürdürülmesinin de böylece bir kez daha ve daha yoğun bir biçimde kadının sırtına yüklenmiş olduğunu söylemek da yanlış olmaz. Kurtuluşun, hakkını aramak, dayanışmakta değil aza tamah etmekte olduğu dayatılıyor kadına. İş kazası geçiren kocasına neden sigorta kapsamında ödeme yapılmadığını, bu yüzden gelirlerinin yok denecek kadar azalmasını sorgulamadan, kendisiyle aynı durumda olan kadınlarla dayanışmanın olanaklarını aramak yerine, aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla birbirleriyle rekabet ettirilen küçük girişimcilere dönüştürülmek isteniyor kadın. Zaten hep böyle olmadı mı? Ev işlerinde kim daha hamarat? Kim daha iyi anne? Kim hem evde hem işinde başarılı? Şimdi de kim piyasaya daha iyi eklemlenip kocasına daha çok yardım edecek?

 

*Detaylı inciler için bkz. http://www.aep.gov.tr

Yorumlara kapalıdır.