Ezgi Burgan
Vejeteryan Külkedisi’nin Düşündürdükleri -1-
“YETER” dedim. Ve geldi “Yeter Perisi”. Üç yıldır aynı evi paylaştığım sevgilimden ayrıldım. Uzun zaman sonra şimdi yeniden yalnız yaşamam gerekecek. Soğukkanlı anlattığıma bakmayın. Salya sümük ağlama seansımı az önce tamamladım ve son bir haftada Nunila Lopez ve Myriam Cameros’un beni güçlendiren Vejetaryen Külkedisi-2- isimli kitaplarını tahminimce on iki kez okuduktan sonra bu yazıyı yazacak güce ancak kavuştum.
Kendisi vejetaryen olduğu halde, “âşık olduğu” prense her gün keklik pişirmek zorunda olan bir külkedisinin özgürleşme öyküsü bu. “Yıllarca birlikte yaşadıktan sonra prenslerin seni kurtaramayacağını anlarsın. Ne kamyon şoförleri ne şarkıcılar ne de bakkallar…” diyor kitapta. Hayret, kendi yaşamım söz konusu olmadan önce bu sözü nasıl da “bildiğimi” sanıyordum. Bir prensle birlikte yaşarken ne kolaymış bu sözü söylemek. Şimdi evde, tek başıma oturmuş bu yazıyı yazarken, zor bir sürecin içinde olduğumu fakat aynı zamanda kendime bir adım daha yaklaştığımı görüyorum. Zaten kitap da hemen uyarıyor beni: “Prensleri terk etmek o kadar zordur ki bazen onları bırakabilmek için iki ya da üç prens daha eskitmek gerekir.” Neyse ki Vejetaryen Külkedisi öyle yapmadan sorunu aşıyor. (Öyle de yapabilirdi tabii ama sanırım bu çok daha yorucu olurdu. Umarım ben de çok yorulmadan bunu başarabilirim.)Peki Vejetaryen Külkedisi bunu nasıl başarıyor dersiniz? Bedenini ve davranışlarını sınırlandıran bir dizi ezilme pratiğinden sonra kendini görüyor Kül-kedisi. Hem de bir keklik tezgahında, kekliklere bakarken, satıcının bıçağının aynasında görüyor kendini. Ve “YETER” diyor. Geliyor “Yeter Perisi”. Bir kadının kendini, “Taze Keklik” tezgahında, insanların satın almasına ve yemesine sunulmak üzere keklikler öldüren bir bıçağın aynasında görmesi bir ortaklığa ve ilişkiye işaret ediyor. Maria Mies’ın-3- belirttiği gibi, kadınların, hayvanların ve sömürgelerin egemenlik altına alınması arasında bir ilişki vardır. Bu ilişki doğa – kültür, insan-hayvan gibi ikiciliklere dayanarak kadınların, hayvanların ve sömürgelerin doğa alanına, Batı’nın ve erkek insanın ise zihin ve kültür alanına atfedilmesi yoluyla kurulur. Birbiriyle ilişkili olan bu sömürü biçimleri, kapitalist ataerki sistemin devamı için ön koşuldur.
Böyle bir ortaklık temelinde sömürülen kadınların ve kekliklerin özgürleşme imkanının öyküsü işte bu. Öykülerde, masallarda yer alan kahramanların, yani edebiyat alanının özgürleşme öyküsü aynı zamanda. Zira, sadece Vejetaryen Külkedisi değil, onun dayanışma içinde olduğu bir sürü masal kahramanı daha, ataerkil temsillerinden sıyrılarak özgürleşme imkanı buluyor kitapta. Duygusal körlük yüzünden avcının tüfeğini göremeyen fakat sonunda “Aile Körlüğünün Üstesinden Gelmek” isimli atölye çalışmaları düzenleyen Kırmızı Başlıklı Kız, anti-depresan ilaçları bir kenara bırakıp çok yakın arkadaş olan Uyuyan Güzel ve Pamuk Prenses, ağlaya ağlaya kalbini bulan ve erkeklere ağlamayı öğreten kurslar düzenleyen Teneke Adam bu kahramanlardan bazıları.
Biliyorum, hepimizin Vejetaryen Külkedisi gibi, keklik tezgahında bir bıçağın aynasında kendini görerek özgürleşmesi kolay değil. Dahası yalnızca kendini görmek, özgürleşmek için her zaman yeterli de değil. Ama yine de kendini görmek ve kendini sevmek, özgürleşme mücadelesinde atılacak ilk adımı ya da ilk adımı atmayı sağlayacak itici gücü oluşturamaz mı? Belki de Vejetaryen Külkedisi bu çok karmaşık mücadelede kendimizi görmemizi sağlayan bir ayna olabilir.
Bu aynaya hâlâ içine gömülü olduğumuz ve fark etmediğimiz veya vazgeçmediğimiz ataerkil ilişkileri görmek üzere bakabilmeli ve kadınlar olarak kendimizi keklik tezgahındaki bir bıçağın yüzünde görmemizi engelleyen unsurları ortadan kaldırabilmeliyiz. Carol Adams’ın-4- ve Josephine Donovan’ın-5- işaret ettikleri gibi, feministler olarak vejetaryenlik, veganlık, hayvan hakları,şefkatetiği gibi, kapitalist ataerkinin üzerinden yükseldiği sömürünün önemli bir ayağına karşı direniş imkanını oluşturan pratikleri ve konuları gündemimize almamız gerekiyor. “Özgür kadınların olduğu” ve “kekliklerin özgürce uçtuğu” o “zaman”ı yaratabilmek için ayrı ayrı “özel” hayatlarımızda ve hep birlikte “YETER” demeye, “YETER” diyerek dans etmeye, bedenimiz üzerinde özgürce karar vermeye ve kekliklerin sesine kulak vermeye ihtiyacımız var.Çünkü Vejetaryen Külkedisi’nin dediğine göre, ancak biz “YETER” dediğimizde ortaya çıkabilirmiş Yeter Perisi.
1 Bu yazı daha önce ruyatoplayicisi.word-press.com’da yayınlanmıştır.
2 Salamero, N. L. Ve Sierra, M. C. (2012). Vejetaryen Külkedisi- Büyüklere Gerçekçi Bir Masal. Ankara: Notabene Yayınları.
3 Mies, M. (2011). Ataerki ve Birikim UlusLararası İş Bölümünde Kadınlar, Ankara: Dipnot Yayınları.
4 Adams, C. J. “Ekofeminizm ve Hayvan Yeme”. Birikim, (57-58), s. 92-105. Ayrıca bkz. Adams, C. J. (2010), The Sexual Politics of Meat A Feminist-Vegetarian Critical Theory, London: The Continuum International Publishing Group.
5 Donovan, J. (2003). “Hayvan Hakları ve Feminist Kuram”, Birikim, (195), s. 47-50. Ayrıca bkz. Adams, C. J. ve Donovan, J.(1995), Animals and Women: Feminist Theoretical Explorations, United States: Duke University Press.