Esra Ertan
‘Paket ablacım?’
‘Yok istemiyorum.’
Seniha bu küçük mahalle kuaföründe rahat hissederdi kendini. Utandığından değil de tüysüz hayal edemediğinden orasını, istemezdi paket. Yan taraftaki gelinlik diken dükkandan topladıkları saten kumaş artıklarıyla yapıyorlardı ağdayı. Kaşını-bıyığını da üstüne abanmadan, yüzlerini iyice yaklaştırıp nefes kokusuyla acıyı işkence haline getirmeden iple alıyorlardı. Saçına bir fön mü çektirseydi? Sıcağı düşünüp vazgeçti. Bir ferahlık, sızı, yanma ama kesinlikle bir rahatlama hissiyle çıktı kuaförden. Ağda kalıntıları pantolonuna yapışıyordu yürürken. Eve gidip yıkanacaktı, bacaklarının üstündeki kırmızı noktaların kremle gönüllerini alacaktı. Acelesi yoktu. Seniha acelesi olsun istemiyordu. İsteği gerçekleşsin diye adımlarını yavaşlattı. Yolunu değiştirip caddeye çıktı.
Bugün onu düşünse, onunla konuşsa, onunla yemek yese, onunla yürüse, ona anlatsa, onu dinlese, ona baksa, öpse, Seniha onunla … Derin bir nefes aldı; karnındaki duyguyu gövdesine yaydı.
Dudağının üstü yanıyordu hala. Kıpkırmızı sandı orayı; acıydı rengi düşündüren. Durup park etmiş bir arabanın aynasında yüzüne baktı. Sol kaşının altındaki kızarıklıktan ve usul usul yaklaşan korkudan başka bir şey göremedi. Korku gelsin istemedi, büyüsün istemedi, sarsın, sıkıştırsın istemedi. Başka bir duyguyu dürttü. Olmadı. Yürümekle yürümemek arasında bocaladı. Birden karşı kaldırıma koşarak geçti.
Kaç gün önceydi? Hatırlamıyordu. Akşamüstüydü. Radyo dinliyordu mutfakta. Bulaşıkları bitirince ellerini kremlemiş, sonra vişne çürüğü rengi ojeyi tırnaklarına sürmüştü. Seniha, onu düşündüğünü ilk o zaman fark etmişti. Masanın üstündeki çiçeklere ihtiyaçları olmasa da su vermiş, durup dururken evi temizlemeye başlamıştı. Telaşına, kararan güne, yitirdiğini sandığı duygularına hayret etmişti. Seniha hayretinin meraka dönüşeceğini biliyordu. Merakın anısı derindeydi, süresi kısaydı, sesi ritmikti, dokunuşu serindi. Yatmadan önce aynada kendine baktı. Omzunu açtı, koltuk altını kokladı. Rüyasız uzun uyudu o gece.
Arada göz ucuyla baktığı vitrin camlarından yansıyan görüntüsü caddenin kalabalığına, korkusu da anılarına karıştı. Anılarında görüntüler vardı; sözcüklerle anlatılması zor, eş anlamlısı olmayan, çocukluktan kalmış görüntüler. Yaklaşan bir tehlike, kalp çarpıntısı, ürkeklik, kaygı, ihtimal, üzüntü, acı. Seniha iki sözcüğü zihninde dinledi, yeniden kurdu; diğerleriyle yüzleşecek gücü buldu. Kalp çarpıntısı güven verdi; kalbi çarptı, yanakları kızardı, güzelleşti. İhtimalle kendini sevdi, dilsizliği çözüldü, kaçmadı; durdu.
Bacakları kaşınıyordu eve doğru giderken, yürüyüşünde bir rahatlık vardı. Karnı acıktı. Ne pişireceğini düşündü bu akşam. Onu son gördüğündeki bakışını hatırladı. Bir şeye yormadı.
Çayı, bardağı nasıl tutup içerdi acaba? Seniha’ya kendi kendiyle konuşmak iyi gelmişti. Birilerine anlatmak istedi.
Eve girince ilk işi radyoyu açmak oldu. Suyun altına girdi sonra. Arındı uzun uzun, merakla.