Bilinç Yükseltme: Devrimden Yeniden Değerlendirmeye

Naomi Braun Rosenthal

State University of New YorkCollege at Old Westbury

Çev. Deniz Saltukoğlu, 2009

Bilinç yükseltme kadın kurtuluş hareketinin radikal feminist kanadı içinde geliştirilmiş ve başlangıçta devrim yaratacak bir araç olarak tasavvur edilmişti. Hareketin reform kanadı, bilinç yükseltmeyi 1970’ten sonra kısmen tabandan gelen baskıya cevap olarak, kısmen de yeni üye çekmek için benimsedi. Bilinç yükseltme yaygınlaştıkça politik içerik kaybına uğradı ve sonunda grup terapisi hareketinin yörüngesine girdi. Bilinç yükseltmenin devrimci kökeninden grup terapisine yaklaşma şeklindeki dönüşümü, radikal feminizmin tarihi ile olduğu kadar militanlarının geçirdiği değişimle de bağlantılıdır. Bilinç yükseltmenin tarihi sadece grup terapisi akımının gücünü yansıtmakla kalmaz; daha da önemlisi, politik içerik bir kenara bırakıldığında bilinç yükseltmenin hem genel olarak hareket, hem de kişiler için değerini sorgular.

Bu gruplarda ilk keşfettiğimiz şeylerden biri özel sorunların politik sorunlar olduğudur. Halen bunlara özel çare yok. Ancak kolektif çözüm için kolektif eylem mümkün. (Hanisch, 1969),

Bir “acı çekme kültü”[1] olarak bilinç yükseltme (BY) – ki burada acının kaynağı bizzat baskıcı toplumdur – diğer kültlerden, çekilen acının kapsamının ne kadar geniş tutulduğuna bağlı olarak önemli şekilde farklılaşır. Feminist eleştiri varolan her kuruma ve yaşamın tüm problemlerine uygulanabilir. Dile getirilebilecek somut şikayetler sınırsızdır. Bu problemlere cevap verebilecek hangi özel teknikler gelişecektir? Bir ihtimal BY, diğer sistemlerden farklı olarak, içinde tek bir standart tedavi barındırmayan, geçerli bir genelleşmiş yardım sistem olarak kalacaktır (Lieberman & Bond, 1976). 1968 ve 1970 yılları arasında, kadın kurtuluş hareketinin radikal kanadındaki kadınlar kendi-kendine yetecek devrimci bir faaliyetin mekanizmasını yaratmış olduklarına inanmışlardı. Kadın devriminin aracı kolektif bilinç yükseltme olacaktı. Hareketin bu kuruluş yılları boyunca, BY savunucuları, bilinç yükseltmenin terapi olmadığını vurguladılar (Allen, 1970; Hanisch, 1969). Fakat 70’lerin ortalarına gelindiğinde, bilinç yükseltme gruplarının amaç ve mahiyetinde kayda değer değişimler yaşandı. Bir araştırmacıya göre gruplar “esas olarak, kadınların sosyal koşulları hakkında paylaşılan bir anlayıştan yola çıkan kişisel değişimin mekanizmaları” olarak işledi (Kravetz, 1978, p. 182). 1970’lerin sonlarına doğru Psychological Abstracts dergisi bilinç yükseltmeyle ilgili makalelere şu başlık altında yer vermekteydi: “Tanışma Grupları ve Duyarlılık ve İnsan İlişkileri Eğitimi”. Kadınları sosyal, politik ve ekonomik kurtuluşları için mücadele çevresinde toplamak ve etkinleştirmek için başlatılan hareket, “insan potansiyeli” hareketinin bir başka cephesi haline geldi. Bilinç yükseltme konulu yazı ve kitaplar, bu pratiğin kadınlar için “alternatif” ruh sağlığı kaynağı olma potensiyeline odaklanmaya devam etmektedir (Barrett, Berg, Eaton & Pomeroy, “974; Nassi & Abramowitz, 1978). Bilinç yükseltmenin devrimci kökenlerinden ayrılıp grup terapisine yakınlaşması şeklindeki dönüşümü, kadın kurtuluş hareketi içinde yer alan radikal feminizmin tarihiyle bağlantılıdır. Bu değişimin anlamı akademik bir merak konusu olmanın ötesindedir. Hem terapici görüşün gücünü yansıtır, hem de, ve daha da önemli olarak, bilinç yükseltmenin günümüzde idrak edilme ve uygulanma şeklinin, hem hereketin kendisi hem de angaje olmuş bireyler için, değerini sorgular.

Bilinç yükseltmenin tarihi

Yeni Sol ve Radikal Feminizmin Ortaya Çıkışı

Kadın kurtuluş hareketinin ilk yıllarında üç ana politik eğilim vardı:1

(1) Reformcu feminizm: National Organization for Women’in (NOW, örgütlenme tarihi 1966) başını çektiği ve kendini kadınların yurttaşlık haklarını korumaya adamış eğilim; (2) Yeni Sol feminizmi (siyasi feminizm de denir): Yeni Sol gruplarında kalan kadınların kucakladığı ve kadın üzerindeki baskıyı sınıf baskısına kıyasla ikincil ve sonuç olarak gören ve sosyalizmin kadın özgürlüğüne önkoşul olduğunu savunan eğilim; (3) Radikal feminizm: Siyahların yurttaşlık hakları hareketinde ve/veya Yeni Sol hareketlerinde faal olan fakat “kadın sorunları”nı bu içinde bulundukları hareketlere katmaya çalışırken bastırma, alay ve hırçınlıkla karşılaşan kadınlar tarafından yaratılmış olan gruplar (Bouchier, 1979; Evans, 1979; Hole & Levine, 1971). Radikal kadınlar 1967 yılında, örgütlü sol içinde kabul görmeyi başaramayınca örgütlenmeye başladılar (Hole & Levine, 1971; Koedt, 1968; Munaker, 1967; Ware, 1971). Başlangıçtan itibaren radikal örgütler, yeraltı yayıncılar ve kişisel bağlantılar aracılığıyla iyi kurulmuş bir iletişim zinciri oluşturdular ve bunu kullandılar (Freeman, 1975). Sonuçlar hayret vericiydi. Militanlar ancak Ağustos 1968’de Sandy Springs, Maryland’de radikal kadınlar feminist konferansı toplandığında bu yeni hareketin ulusal boyutunu açıkça gördüler (Feingold, 1968; Hole & Levine, 1971; Morris, 1972). Bu arada Yeni Sol bu çaylak harekete doğru gönülsüzce el uzatmış olsa da, yeni feministler içinde artan bir kesim ayrılıkçılığa doğru kaydı. Students For a Democratic Society (Demokratik bir Toplum için Öğrenciler, SDS) Ekim 1968’de, “SDS’te erkek egemenliğine son” çağrısı yapan ve kadın mücadelesine sadakati içeren önergeyi geçirerek resmen feministlere teslim oldu ama devam eden ideolojik tartışmalar, SDS ve soldaki diğer grupların talepler yönünde harekete geçmemeleri ile perçinleşerek, neredeyse kaçınılmaz bir şekilde ayrılıkçı duruşun yolunu açtı.

Radikal kadınlar kendilerini erkeğe yönelik, erkek egemenliğindeki örgütlerden ayırmalı ve Kadın Kurtuluş Hareketi gruplarına katılmalıdır. Çünkü bu, kendi bağımsız kimliklerine ulaşmanın, tüm kadınların özgürleşmesinin ve gerçek anlamda bütünsel bir devrim yapmanın, yani baskı içermeyen radikal bir toplum oluşturulmasının en etkili yoldur (Davidica, 1968, p.65). 1969’un başlarında radikal feministler erkek sol ile yollarını ayırmış ama 1960’ların radikal hareketlerinin dilini, stratejik yönelimini ve ideolojik çerçevesini korumuşlardı. Radikal feministler, seksizmin “bir kadının karşılaşabileceği en esas baskı” olduğu fikrini savunuyorlardı (Densmore, 1970, p. 63). Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet toplumda temel bir kategoridir ve kadınlar sadece kapitalizm tarafından değil, erkek hakimiyeti tarafından da ezilmektedir. Ekonomik devrim iki cins arasındaki ilişkiler babında bir devrimi garanti etmezken, bir feminist devrim patriyarkayı yokederken kaçınılmaz bir şekilde kapitalist kurumları alaşağı edecektir. Yeni sol gibi, radikal feministler de devrime inanıyordu ama fakat farklı bir devrime. En azından ilk başlarda, radikal feministler barış hareketi, sivil haklar militanları, SDS, Yippiler ve komüncüler gibi, o zamanlar karşı kültür diye adlandırılan yaygın ağın içinde örgütlendiler. Dahası, radikal feministler, toplumu bütünsel olarak yeniden örgütleme nihai amacını taşıyan bir eylem ve taban örgütlenmesini hedeflemekteydi. Fakat bu analiz için en önemli olan, kadın özgürleşmesi amaçlı bu yeni hareketin, 60’ların hareketlerinden, devrimin “gündelik hayatlarımızın yer aldığı bütünsel kültürel bağlamın” değişimine dayanması gerektiği görüşünü (Roszak, 1968, p. 5) miras almış olmasıydı. İdeolojik Kökler Bahsi geçen bu hareketler özgürleşmeyi kurumsal olduğu kadar, psikolojik bir proje olarak gördüler. Bundaki birincil teorik etki doğrudan Frankfurt Okulu ve özel olarak da Herbert Marcuse’den gelir. Marcuse, ortodoks Marksizmin “insanın sosyal varoluşu bilincini belirler” fikrine karşı olarak, “bilincin sosyal değişimde birincil” olduğunu vurgular (Roszak, 1968, p.97). Marcuse için, “gerçek bilinç”, deneyim verilerini, eldeki toplumu olabildiğince tam ve yeterli olarak eldeki bilgilerde yansıtan kavramlarda sentezler (Marcuse, 1964, p. 165). Marcuse’ye göre gerçek bilinç, hayal gücünün “sahip olabileceği bütün ifade yollarına kavuşabilmesi için” özgürleşmesidir. Mevcut varoluş anlayışını tersine çeviren bu durum, “psikolojik veya etik bir mesele değil, temel toplumsal kurumarın gelişmesi, tanımlanması, devam ettirilmesi ve değiştirimlesi anlamında politik bir meseledir.” Bireylerin “kendilerini kendilerinden ve efendilerinden özgürleştirmesini” gerektirir (Marcuse, 1964, p. 195). Roszak, “karşı kültür”ün doğasını tartışırken, bu niteliğin kaynağını şu soruda bulur: “Özgürlüğümüz hangi sosyal veya psişik devrimle başarılacaktır? Uygun cevap: Her ikisi ile.” (Roszak, 1968, p 68). Hareketin içinden bazıları (Hippiler ve komüncüler gibi) toplumu değerlerdeki değişikliklerin birikimi yoluyla değiştirmek gereğini vurguladı. Bilinci değiştirmek ya da onların tabiriyle, “kafaları değiştirmek” toplumu şeklini de değiştirecekti (Fairfield, 1972; Kanter, 1973; Yablonsky, 1969). Yerleşim düzeni ve tüketici toplumunu küçümseyip ayrı durmak, alternatif ve olanaklı bir yaşam tarzına örnek teşkil edecekti (Fairfield, 1972, p.367). Yeterli sayıda insan onların örneğini izlerse, toplumun kurumsal yapısı çökecekti. Bilinç değişimi yoluyla sosyal düzenin yıkımı, 60’ların doğrudan eylem yoluyla toplum yapısını radikal olarak değiştirmek isteyen diğer hareketlerinin de ayrılmaz öğesi olmuştur. Öncülleri gibi, kadın kurtuluş hareketinin de çift odağı vardı: Kitlesel ölçekte sosyal ve ekonomik örüntü değişirken bireylerin de değişmesi. Fakat kadın kurtuluş hareketi, ilk defa, bu iki odak arasında örgütsel bir köprü oluşturdu; bu bilinç yükseltme idi. Bilinç yükseltme her ne kadar hareketin radikal kanadından çıktıysa da, başından itibaren, geniş kullanıma açık olarak tasarlanmıştı. Sürecin amacı, erken dönem literatürde tarif edildiği üzere, kadınların kolektif konumunun politik anlamınının kitle hareketi için anahtar taşı olduğu kolektif anlayışının yaratılmasıydı. Sürekli sayıca artan ufak gruplar, analizlerinin seyri boyunca, yerel eylemlere girişecek, bu bireysel eylemlerin toplamı da kitle temelli devrimi meydana getirecekti. Bu tekniği geliştiren ve formule eden kadınlar bilinç yükseltmenin kaçınılmaz şekilde kadınlara ve kadınlar adına eylem yolunu açacağını ortaya sürdü. Bilinç yükseltme, o zaman, devrimin ilk koşulu olan kitle hareketini yaratacak bir taban örgütlenmesi yöntemiydi.

Radikal Feminizm ve Bilinç Yükseltmenin İdeolojisi İki tane teorik akım bilinç yükseltmenin formulasyonunda birleşti, ancak yaratıcıları tarafından bu akımlardan sadece biri tanındı. Politika ve deneyimin içiçe geçmiş olduğunu kabul eden Laing’ci düşünce (“kişisel olan politiktir”), sınıf bilincinin gelişmesinin kaçınılmaz bir şekilde sınıfın sınıf için eylemiyle sonuçlanacağı Marsist hükmüyle birleşmişti. Eski solun hücre grup formatı, Çin Komunistlerinin, “acı konuş, acıları hatırla” toplantıları ve Sivil Haklar Hareketinin ufak grup analiz oturumlarıyla birleşince, bilinç yükseltmenin kendine mahsus “ethos”u ortaya çıktı (Morgan, 1970). Radikal feministlerin görüşünde, bilinç yükseltme kolektif anlayış geliştirmede aracı yöntemdi ve devrimci faaliyetin kadınların vaziyetini unutmamasını sağlayacaktı. Bu formulasyonda kadınlar bir topluluk olarak baskı altındadır. Bu nedenle de bilinç yükseltme, kadın deneyimlerinin ayrıntılarından erkek egemen toplumsal yapının bütün cephelerinin eleştirisini sunmalıdır. Marksist teoride olduğu gibi, devrimci tarzda somut eylemin analizin içinden çıkacaktır:

Gruplarımızda duygularımızı paylaşalım ve birleştirelim. Kendimizi bırakalım ve duygularımızın bizi nereye götürdüğünü görelim. Duygularımız bizi teoriye, teori eyleme, eylemlerimiz hakkındaki duygularımız da bizi yeni teoriye ve yeni eyleme götürecektir. (Sarachild, 1969). Bu ideolojide örtük olan inanış, her bir grubun diğer grupların sürecini tekrarlayacağıydı. Benzer neticelerin kaçınılmazlığı bu süreçte ortaya çıkacak hiddetle bağlantılı olacaktı. Bilinç yükseltmeyi ilk ortaya atan grup Redstockings bu öfkeden hiç bahsetmediyse de, başkaları bahsetti. 1970’de yayınlanmış The New Woman dergisinin giriş bölümü şöyle diyor: Bilinç yükseltme…, hem bireyler, hem de hareket olarak bir grup olarak kendimizi bulmamız ve yenilememizde hiç bitmeyecek bir süreçtir (Cook, Bunche-Weeks & Morgan, 1970, p.72). Kadınların ezilmesinin derinliği ve çeşitliliği karşısında artan duyarlılık, öfkeyi ve gerilimi açığa çıkaracak ve eylemi tetikleyecekti (O’Connor, 1969; Salo & MacAfee, 1970). Bu öfke, anlam aktarımının ve ideolojik sürekliliğin aracı olduğu gibi, şekilsiz, lidersiz ve parçalı bir hareket içinde eylem yaratmanın da aracı olacaktı (bkz. Gerlach & Hine, 1970). Bilinç tümevarımsal bir süreçti ama sözkonusu tümevarım bütün gruplarda birbirine paralel bir gelişimi sağlayacaktı. Bilinç yükseltme kadınların deneyimleri hakkında konuşmasınını gerektirir. Deneyim sosyal olarak belirlendiğinden, bir kadının deneyimi kaçınılmaz bir şekilde diğerininkiyle kesişecektir. Ne var ki radikal feministler için, deneyim sadece kişisel olan değildi ve sadece kişisel olanla sınırlandırılamazdı. Redstockings ilk broşürlerinde “En biçare, en gaddarca sömürülmüş kızkardeşimizin deneyimi hepimizinki olacaktır” demekteydi (Redstockings, 1970). Bu ifade bir mihenk taşıydı ve Laing ile Marx arasındaki bağlantıyı korurken, hareketi farklı devrimci gruplarla da birleştiriyordu. Yeni Tekniğin İlanı Bilinç yükseltmeden büyük oranda mesul olan Redstockings, 1969 yılında New York’un en eski radikal feminist gruplarından biri olan New York Radikal Kadınlar (New York Radical Women) grubundan kadınlar tarafından örgütlenmişti. Onlar Redstockings’i, “militan şekilde bağımsız, radikal feminist bilinç” üzerinden çalışan bir örgüt olarak tasavvur ettiler (Ware, 1971, p.65). Redstockings radikal politikanın dilini kullandı ama bunu kadınları radikal feminist yörüngeye çekebilecek yeni bir teıri bütünü oluşturmak ve militan, aktivist ve kitle temelli bir hareket yaratmak için yaptı. Redstockings biçimsel ve teknik olarak bilinç yükseltmeyi başlattıysa da, ne terim ne de fikir yeni idi. Redstockings’in yaptığı, yöntemi resmiyete dökmek ve “doğru bilince” ulaşmanın yolunu ve bu süreçte ortaya çıkacak sonuçları teoriyle sistemleştirmekti . Şöyle diyorlardı: Biz kişisel deneyimi ve bu deneyim hakkındaki duygularımızı ortak vaziyetimizin analizi için temel görüyoruz. Şu anda baş görevimiz, deneyimlerimizi paylaşmak ve bütün kurumlarımızın cinsiyetçi temellerini alenen açığa çıkarmak suretiyle kadın sınıf bilincini oluşturmaktır. Bilinç, kurtuluş programımızın, hayatlarımızın somut gerçekliğine dayanmasını sağlayabilmemiz için tek yöntemdir.

Redstockings ayrıca kadınların kendi ezilmişliklerinin sorumlusu olmadıklarını savunarak “kadıncı yaklaşım”ı da başlattı. Biz, kadınların kendi ezilmişliklerinine razı oldukları veya bundan sorumlu oldukları fikrini reddediyoruz. Kadınların boyun eğmişliği, beyin yıkama, aptallık veya ruhsal       bozukluk sonucu değil, erkeklerin sürekli, günlük baskısının sonucudur. Bizim kendimizi değiştirmemize lüzum yoktur, erkekleri değiştirmemiz gerekir (Redstockings, 1970). Redstockings, kadınların problemlerinin kaynağının patriyarkal toplum örgütlenmesinde yattığını ve sorunun çözümünün ezilmenin gerçek yüzünün ortaya çıkarılmasında ve erkek hakimiyetinin erkeklere sağladığı faydanın anlaşılmasında yattığını iddia ediyordu. Marksist görüşte nasıl sınıf bilincine ulaşmak devrimci faaliyetle sonuçlanıyorsa, kadınlar kendi hayatlarını ve kendileri hakkındaki bilgilerini bu fikirler ile birleştirebilirlerse, kaçınılmaz olarak militanlaşacaklardı. Doğru bilinç sadece, kadınlık deneyiminin ayrıntılarını gözden geçirmek ve yeniden değerlendirmekle kazanılabilirdi. Kadınlık deneyiminde uzman olan kadınlar olduğundan, erkekler bu sürece katılamaz. Redstockings’in iki üyesi Kathy Sarachild ve Irene Peslikis, bu yeni tekniği Chicago’da 1969’da gerçekleşen bir kadın kongresinde tanıttılar. Sarachild toplantıda , daha sonra hareket içinde dolaşan ve yayımlanan “Feminist Bilinç Yükseltme için Bir Program” başlıklı bir makale sundu (Sarachild, 1970). Konferans geniş katılımlıydı (37 eyaletten ve Manada’dan 200 kadın katıldı) ve farklı feminist eğilimlerden temsilcileri içeriyordu. Konferans spesifik anlamda radikal feminist grupların kurulmasından sonraki ilk ulusal toplantı olduğundan, bu makale radikal ve Yeni Sol feministlerinin doğrudan karşı karşıya gelmesine vesile oldu. Marlene Dixon’un konferans raporu diyaloğun bu yönüne odaklanır: Konferans başladığı havada son buldu … ya bilinç yükseltme ya da sosyalist ideoloji tek gerçekliktir… Bu konferansta ve daha sonraki çekişmelerde kadınlar arasındaki temel bölünme bilinç yükseltmeci/radikal veya burjuva/devrimci karşıtlıklarıyla ifade edildi. Bu adlandırmalar kadınlar arasındaki anlaşmazlığın niteliğini iyi yansıtıyor (Dixon, 1971, p.30). Dixon’a göre her ne kadar çatışma “politik dağarcık” ile yürütüldüyse de, sorunlar aslında “kadınların temel yönelimleri” ile ilgiliydi. Kadınlar, erkeklerin “çizgi”sine bağlı kaldığı ve beyaz orta-sınıf erkek radikaller tarafından sömürüldüklerini görmedikleri sürece, örgütlenmeyi yapanlar radikal kadınlar olmayacaktır. Örgütlenme, politik anlamda sofistike olmayan, kadınların ezilmesini dolaysızca ele alan liberal kadınlar tarafından yapılacaktır. (Dixon, 1971, p.31) Bilinç yükseltme, sol kanada bağlı kadınlar tarafından, “‘eğitim grubundan farksız”lıkla itham edilmişti. (Daram, 1969). Onlar, bilinç yükseltmenin yaygın kullanımının kolektif eylemden çok bireysel eylemliliğe yol açacağına inanıyorlardı. Aksini ispat etme adına radikal feministler “özgül özgürlükler için ajitasyon, bu özgürlükleri sonuna kadar kullanmak için gerekli olan bilinç artışı olmadan kıymetsiz olacaktır” fikrini öne sürdüler (Notes from the Second Year, 1970, p.25). “Kişisel olanla politik olanı ayırma” teşebbüsüne, “gerici bir eğilim” olduğu için karşı durmak gerektiğini savundular. “Devrim değişimdir ve bu değişim toplumun her kesiminde, hatta bireysel hayatlarımızda gerçekleşmelidir” dediler (No More Steel Balls, 1969, p.4). Aslında taraftarlarına göre bilinç yükseltme “politik” ve “kolektif” olmanın ötesinde, devrimci bir yenilikti.:

Keşfetmekte olduğumuz organik formların kadın kurtuluşu kavramının gelişmesinde yaymaya çalıştığımız mesajlar kadar önemli olduğu olasılığını göz önünde bulundurmamız gerekiyor (Daram, 1969).

Yeni Sol kadınları haklıydılar fakat yanlış sebeplerle. Yöntemin politik içeriği ancak bilinç yükseltme kendi radikal köklerinden koptuktan sonra kayboldu. Bilinç yükseltme yaygınlaştığı ölçüde, yeni ve radikal olmayan bir şekilde yorumlanmaya başladı. Radikal Feminizmin Tutulması Kadın hareketi ve bilinç yükseltmeye artan ilgi, Yeni Sola olan ilginin düşüşe geçtiği döneme denk gelir. Öğrenci hareketi için ABD’nin 1970’te Kamboçya’yı bombalaması ve Kent Devlet Üniversitesi’nde polisin bu oları protesto eden göstericilere ateş açması bir dönüm noktası oldu. Bundan sonra hareket uzun bir süre için sürdürülebilirliğini yitirdi. Yeni Sol çökerken, Yeni Sol kadınları ve radikal feministler arasındaki diyalog da son buldu ve devrimci feminizm soldaki tartışma forumunu kaybetti. Alan radikal feministlere kaldı ama o sırada radikal feministler de zayıflamaya başlamıştı (Bouchier, 1979). 1969’un sonlarında hareketin radikal kanadında yeni örgütlenmeler katlanarak çoğaldı. Bunların birçoğu bilinç yükseltme seaslarını başka faaliyetlerle birleştiren “çok maksatlı”gruplardı (Hole & Levine, 1971, p. 116). Kasım 1969’da, Time dergisinden Karen Durbin “New York’ta en az 50, San Fransico ve havalisinde 35, Chicago’da 30 ve Florida’da Gainesville’den Toronto’ya kadar bir dizi şehirde gruplar bulunduğunu” yazdı (Durbin, 1969). Bu Time dergisi makalesi, hareketin ulusal medya tarafından keşfedilmiş olduğunu gösterdi; medyada olaya ayrılan yer arttıkça bilinç yükseltmenin cazibesi de arttı. Tarihin bir cilvesi olarak, bilinç yükseltmenin kadın hareketinin bütün kesimlerinde yaygınlaşmaya başladığı bu sırada, New York radikal feministler arasından tanınmış isimler bilinç yükseltmenin kullanılma biçimleriyle ilgili memnuniyetsizlik bildirmekteydi. 1969’da kurulan New York Radikal Feministleri grubu bilinç yükseltme, teori, analiz ve eylemliligi, merkeze bağlı çalışan “tugaylar” aracılığıyla birleştirmeyi amaçlıyordu. Her “tugay” üç aylık bir bilinç yükseltme sürecinden sonra örgüte resmi başvurusunu yapacak, böylece eylemin bilinç yükseltmeyi izlemezi teminat altına alınmış olacaktı (Hole & Levine, 1971). Bu yapılanma Temmuz 1970’de iç muhalefet sayesinde terkedildi: Grubun Notes from the Third Year (Üçüncü Yıldan Notlar) başlıklı yayınının başyazısında şöyle denilmekteydi:   … bilinç yükseltmenin keyif dönemi yerini daha ciddi bir değerlendirmeyebıraktı. Kadınlar bilinç yükseltmenin nihai hedef değil gelişimin bir aşaması olduğunu görmeye başladılar. Eğer bireyler ve gruplar olarak bilinç yükseltmenin ötesine geçemezsek, olduğumuz yerde sayma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Onun yerine öğrendiklerimizi içsel ve dışsal değişim için kullanmaya başlamalıyız. Gruplar giderek analize, küçük grup eylemlerine ve – en zoru – geniş kolektif eylem ve örgütlenmeye kaymalıdır. Radikal feministler bilinç yükseltmenin değerinden şüpheye düşmüş olsa da, gelişmeler kontrollerinden çıkmıştı. Artık bilinç yükseltme 1970’de gerçekleşen iki gelişmeye dayanan kendi içsel dinamiklerine sahipti. Bunlardan birincisi, 1970 yılı ulusal medyanın bilinç yükseltmenin varlığını ve geçerliliğini kabul ettiği yıldı. Medya bu konuyu, 1920’de kadınlara oy hakkı verilmesini anmak için yapılan Ağustos 1970 yürüyüşünün ardından kapsamlı şekilde işlemişti. Yürüyüşün büyüklüğü, birkaç şehirde koordine edilmesi ve yürüyüşçülerin şevki düzenleyiciler dahil herkesi şaşırttı. Yürüyüş, hareketin geniş bir takipçi grubunu kapsadığının bir işaretiydi. Bundan böyle medya Kadın Kurtuluş Hareketi’ne kenarda kalmış grup muamelesi yapamazdı; hareket açıkça toplumsal değişimin ana akımlarından biri olmuştu (Morris, 1972, p.22). Katılımcı sayısı yürüyüş sonrası muazzam bir şekilde arttı. Bu büyüme ulusal düzeyde tanıtımla yakından alakalıydı. Feministler televizyona çıkmaya başladı ve bağımsız bir ulusal feminist medya su yüzüne çıktı. Öte yandan, hareketin tarihçilerinden bir kısmının da belirttiği üzere, medya bir yandan da hareketin radikal mesajlarını törpülemekteydi (Bouchier, 1979; Freeman, 1975; Morris, 1972). Hareketin dışındaki kadınlar kendilerine bir kadın grubu ararken en tanınmış olanlarü yönelmekte, bu da onları radikal feminist gruplardan ziyade NOW gibi ulusal düzeyde örgütlü reformcu grupların yörüngesine itmekteydi. Radikal feministler şimdi, o dönemde medyadaki ilginin medya starları yarattığını düşünüyorlar. Bu starlar, hareketin radikal başlangıcıyla ilişkisi az olan ama meydaya erişebilecek pozisyonda olup, hareket ve bilinç yükseltme ile ilgili sözcü olarak davranabilen kadınlardı (Freeman, 1973; Sarachild, 1979). 1970’teki ikinci önemli gelişme ise radikal ve reformcu feministler arasındaki geçici yakınlaşmaydı. Notes from the Third Year’da bu birliktelik hakkında şöyle denmekteydi: Bu yıl içinde kadın hareketi içindeki bir diğer önemli gelişme “kadın hakları” kampı ile “kadınların kurtuluşu” kampı diye adlandırılarak ayırdedilen gruplar arasındaki artan içiçe geçme oldu. Her iki kampta da hem ılımlı hem radikal feministlerin bulunduğu … ve ayrıca ilk öngörünün aksine birbirleriyle çok daha fazla ortak noktaları olduğu feminisitlerce keşfedilmekte. Bu ortaklığı sağlamlaştırmak için Kasım 1970’te New York’ta İkinci Kadınları Birleştirme Kongresi (Second Congress to Unite Women) toplandı. Ancak Yeni Sol feministleri kongreye katılmak yerine aynı sırada New Haven şehrinde yapılan Kara Panterler’in gösterisine gitmeyi tercih ettiler. Yoklukları kadın hareketine çıkarcı yaklaşımlarının bir işareti olarak alındı ve reformcu feministler daha ciddi ve dişe dokunur müttefikler olarak algılandı. Reformcu feministler radikal feministlerin dilini ve birçok tutumu benimserken radikal feministler de – tereddüt ile de olsa -reformcuları kızkardeş kabul ettiler (Freeman, 1975). Bu ittifak hareket içi çatışmaların son bulması anlamına gelmedi ama, 1970’oden itibaren hareket dışarıdan bakanlarca yekvücut bir bütün olarak kavrandı ve yeni taraftarlar harekete çoğunlukla politik ayrımların varlığının farkında olmadan katıldılar.

Anlam değişmesi

Dil ve Anlam Berger ve Luckman’a göre (1967) anlam, bireyin öznel gerçekliği ile başkalarının öznel gerçekliğinin birbirine tekabül etmesi meselesidir. Dil “bu süregiden tercüme sürecinin başlıca aracı” ve kolektif deneyimin deposudur ama öte yandan her deneyim geleceğe aktarılmayabilir ve yeni anlamlar çoğunlukla dile zarar vermeden yerlerini alabilirler. Dolayısıyla, bilinç yükseltmenin anlamı yapısında değil, bilinç yükseltmeyi uygulayan ve aktaran insanların zihnindedir. Bilinç yükseltme faaliyetine katınlanların geldikleri hayatlar birbirinden farklılaştığı ölçüde, pratikleri de farklı olacaktır. Bu nedenle, 1970’ten sonra bilinç yükseltmenin odağındaki değişiklik, hem bu faaliyetin radikal feminist geleneğin dışındaki gruplarca bir örgütlenme aracı olarak kabul edilmesiyle, hem de bu gruplara katılan kadın profilindeki değişimle ilgiliydi. Her ne kadar neredeyse bütün bilinç yükseltme grupları vaktiyle Redstokings tarafından oluşturulan ilkeler metninin şu ya da bu versiyonunu kullansa da, bilinç yükseltmeyi başlatan kadınlar sürecin kontrolünü kaybettiler. İlerleyen yıllarda bilinç yükseltmenin politik kökleri yokoldu. Bu yokoluş bilinç yükseltmenin hareketin reformcu kanadınca benimsenmesiyle ve ” yıkanmış beyin ” görüşünün “kadından taraf” görüşe baskın çıkmasıyla alakalıydı. “Kadından taraf” bakanlar kadınların kifayetsiz değil baskı altında olduklarını ve bu baskıda toplumsal cinsiyet kadar sınıfın da bir bileşen olduğu fikrini korurken, “yıkanmış beyin” görüşünü savunanlar bütün kadınların sosyalizasyon süreci içinde kifayetsiz hale geldiğini ve, çevreleri değişse de, bir kez bu süreçten geçmiş kadınların işlevsel olarak hep erkeklerden aşağı olacağını iddia etmekteydiler.

Bilinç Yükseltme Reform Geçiriyor

Bilinç yükseltme radikal feministler tarafından ilk ortaya atıldığında, NOW’a bağlı gruplar bu fikri örgütün genel anlam veya kaygılarıyla uyumlu olmadığı gerekçeleriyle yok saydı veya reddettiler. 1970’ten önce bilinç yükseltmeden yararlanmak isteyen NOW grupları olsa da yerel ilgi esasen azdı. Örneğin, Cornell üniversitesinde Ocak 1969’de kurulan NOW grubu bilinç yükseltme grupları oluşturmaya gönüllü olduğunu ilan ettiyse de, yıl sonuna gelindiğinde tartışma şevk yokluğundan hala öneri aşamasındaydı. Ayrıca, 1970 yılında kampüste altı kadın grubu olmasına rağmen, bilinç yükseltme faaliyeti için hiçbir girişim olmadı (Farley, 1970). Oysa 1971’e gelindiğinde NOW gruplarının yarısından fazlası düzenli bilinç yükseltme etkinlikleri örgütlüyor ve hatta bazıları bunu para karşılığı yapıyordu (Rosenthal, 1976). 1972’de, NOW’un Doğu Bölgesi Direktörü Jacqueline Veballos, şöyle diyordu: NOW reformist bir örgüt olarak başladı ama ilk katılan kadınların çoğu … aslında devrimciydiler… Bilinç yükseltme grubu … kadın hareketinin kalbi ve ruhudur. Her gün yüzlerce grup oluşmakta- üniversitelerde, Kansas’ta, Oregon’un küçük kasabalarında, Detroit’in kenar mahallelerinde (New York Times, August 21, 1972, p.3). Long Island’da 1974 ve 1975’te bilinç yükseltme üzerine yapılan bir çalışma, tabandan gelen baskıyla bilinç yükseltmenin NOW gruplarında ve kadın merkezlerinde artarak benimsendiğini açığa çıkardı (Rosenthal, 1976). Bilinç yükseltme 1970 yürüyüşünden sonra harekete katılan kadınlara çok cazip geldi ve medya da bilinç yükseltmeyi hatırı sayılır şekilde tanıttı. Mahalli örgütler bu talebi karşılamak için hızla harekete geçti. Aralık 1970’te Long Island NOW (şimdi adı Nassau NOW oldu) grubu bültenlenidne bilinç yükseltmeyi denediklerini yazdı. Bundan 10 ay sonra bültende yeni üyeler arayan bilinç yükseltme gruplarının listesi yayınlandı. Bilinç yükseltme mahalli kadın grupları için aynı zamanda iyi bir üye toplama taktiği de oldu. 1979 sonbaharında, Madison, Wisconsin’deki NOW Bilinç Yükseltme Çalışma Grubu, bilinç yükseltme gruplarının hedefinin “kadın hareketiyle politik olarak ilgilenmeyecek kadınları kişisel düzlemde harekete çekmek” olduğunu ifade etti (Madison NOW, 1979). Hareketin reformcu kanadının bilinç yükseltmeyi benimsemesiyle birlikte, ilk gruplara politik itkiyi veren temel önermelerde değişiklikler oldu. Bir kuramcıya göre, hareketin reformcu kanadında “cinsiyet rolleri teorisi”nin (“yıkanmış beyin” görüşü) hakimiyetinin bilinç yükseltmenin anlam değiştirmesine büyük katkısı oldu: Kadın Kurtuluş Hareketini yaratan militan kadınlar örgütlenme çalışmalarını ve teoriyi kişisel kurtuluşun imkansızlığı önermesi üzerine kurmuşlardı. Radikal feministler “özgürleşmiş kadın” veya “özgürlemiş hayat tarzı” kavramlarının karşısına, kadınların bir sınıf olarak müştereken ezildiği analiziyle çıktılar. Kadınların ezilme noktası kültür değil erkti; erkeklerin sınıf gücüydü. Kadınlar üzerindeki baskı bütün kadınları etkileyen politik bir mesele olduğundan, erkek egemenliğini ortadan kaldırmak için kadınların kitlesel ve politik bir kadın hareketi oluşturması elzemdi. Feminizm geliştikçe baskın kılınmaya çalışılan bir başka teori, erkekleri kadınların uğradığı baskının sadece psikolojik yanından sorumlu tutar (hatta bazen ondan bile kurtarır) ve kabahati müphem bir şekilde “cinsiyet rolleri”nde veya “toplum”da bulur. Buradaki fikir, üzerimizdeki baskının sadece psikolojik olduğu, bundan kurtulmak için bir “ben duygusu” geliştirmek gerektiği ve cinsiyet rollerinin aslında erkekleri de baskı altında tuttuğunun farkedilmesi gerektiğidir. Bu teori, hakiki bir feminist devrim yerine bir “Cinsiyet Rolleri Devrimi”ni savunarak kadınlarla erkekler arasındaki sınıf antagonizmasının üzerini örter ve iktidar değişiminin yerine kültürel dönüşümü koyar. (Redstockings, 1979, p.79).

Hareketin reformcu kanadı tarafından kabul edilen cinsiyet rolleri teorisi ya da ” yıkanmış beyin görüşü”, bilinç yükseltme gruplarının geleneksel aile hayatının yörüngesinden çıkan kadınların ileriye yönelik sosyalleşmeleri için bir araç olduğu varsayımına yol açtı (Rosenthal, 1976). Bu gruplar kadınların hangi yollardan sosyalleştiklerinin tartışıldığı merkezler olarak işlev görmeliydi. Bu yönelimin sonucu, vurgunun kişisel hayatı düzenlemek için kişisel analize kaymasıydı. 1970’ten sonra hareketin reformcu kanadı aracılığıyla bilinç yükseltmeye katılan kadınlar “devrimci” feminist olurlar mıydı bilinmez ama “cinsiyet rolleri” yaklaşımı bilinç yükseltmenin anlamını dönüştürerek bu yönde olası bir gelişmenin önünü hasseten kapadı. 1974’te, Long Island’da bilinç yükseltme grubu örgütlenmesinde aktif olan kadınlar bu değişimi yorumladılar. Bir alıntı şöyleydi: İki yıldır bilinç yükseltmenin dışındayım. Şimdi yani bir kadın tipi görüyorum. Bir kere, bilinç yükseltmenin hareketle bağını bilmiyorlar…. Ve farkettim ki… birçok kadın bunu popüler birşey olduğu için yapıyor ve ciddiye almıyor. (Rosenthal, 1976, p.78). Bir başka örgütleyici: 1972 ve 1973’ten sonra, bilinç yükseltme grubunda olmak son derece normaldi. Hatta, eğer değilseniz, insanlar “Nasıl, bir bilinç yükseltme grubunda değil misin? Kesin katılmalısın” diyordu. Problem o ki, bu gruplara gelen kadınlar aslında neden orada olduklarını bilmiyorlardı… Bu bir veli derneğine veya suyla şifa merkezine yazılmaktan sadece birazcık daha riskliydi. (Rosenthal, 1976, p.78). Yeni taraftarlarınca yorumlanma şekli bilinç yükseltmenin organizasyon ve felsefesi bakımından grup terapisine benzerliğini pekiştirdi. Bu yüzden Lieberman ve Bond’un bilinç yükseltme yapan kadınların “hayat problemleriyle” başetmeye çabaladığını söylemesi ve “yaşam döngüsü” deneyimlerinin yol açtığı varoşuşşal kaygılar yüzünden bu gruplara katıldıklarını iddia etmesi şaşırtıcı değildir. Bilinç yükseltmeyle ilgili psikoloji literatürü kişisel dönüşümün sürecin beklenen bir sonucu olduğunu vurgular (Acker & Howard, 1971; Eastman, 1973; Micossi, 1970; Rosenthal, 1976). Eldeki deliller, bilinç yükseltmenin günümüzde hem klinisyen hem de katılan kadınların çoğunluğu tarafından – terapiden ziyade – bir sağaltıcı ortam olarak görüldüğüne işaret ediyor (Lieberman, Solow, Bond & Reibstein, 1979). Bilinç yükseltme grupları günümüzde grup interaksiyonu, psikoterapi grupları, duyarlılık artırma eğitimi, hedefe yönelik çalışma, duyusal ayrımsama, Gestalt, grup dinamikleri, EST (Erhard Seminars Training)* girişkenlik eğitimi ve kendine yardım grupları ile benzer tutuluyor – yani, kişisel gelişim, özdeğer ve kişisel etkinlik artırmaya yönelik bir çalışma yöntemi olarak görülüyor.

1974 yılında bilinç yükseltme ile ilgili yapılan çalışmada araştırmacılar katılımcıların (1669 kişi) yüzde 55’inin psikoterapi görmüş olduğunu ve yüzde 24’ünün psikoterapi ve bilinç yükseltme grubunu birlikte götürüyor olduğunu ortaya çıkardı (Kravetz, 1978). Bu gruplar küçük ve dışarıya kapalı olduğundan, eğer kadınlar buralara sadece tartışma beklentisiyle geliyor ve eylem yapmayı, dayanışmayı veya özdeğer ve girişkenlik geliştirmeyi beklemiyorlarsa ve grubu düzenleyenler de bu inançları pekiştiriyorsa, o zaman muhtemelen bu kadınların yaratabilecekleri şeyler de tartışma ile sınırlı kalacaktır.

* Katılımcıların iki hafta gibi kısa bir sürede kişisel dönüşüm geçirerek güçlenmesi ni amaçlayan bir eğitim semineri. 1971 – 1984 yılları arasında San Francisco’da yapılmaktaydı.

[1]             Acı çekme kültü:   V. Turner tarafından Afrika’daki inanç sistemlerini açıklamak üzere geliştirilen antropolojik kavram. Bu inanç sistemlerinde iki öğe vardır. Acının kültürel yorumu ve acıdan kurtulmak için inanç grubuna katılma.

Yorumlara kapalıdır.