Öğrenci Evleri Tartışması: AKP Kadın Bedeni Üzerinde Tam Denetim İstiyor!

mimar-ve-muhendis-kadinlardan-kurtaj-eylemi-3677342_300Sakine Günel

Başbakan Tayyip Erdoğan öğrenci yurtlarıyla ilgili olarak yaptığı konuşmada, öğrenci evlerini kastederek “öğrencileri aynı apartmanın içinde komşuları ihbar ediyor. Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karmakarışık her şey olabiliyor. Valiler gereğini yapıyor” dedi. Bu konuşmanın ardından Adana Valisi “Vatandaşın şikâyetini değerlendireceğiz” diyerek, AKP seçmenine “Birbirinizin yaşam tarzını denetleyin! Şikâyet edin!” mesajı verdi ve adeta ahlak polisliğini teşvik etti. 

Erdoğan hükümetin vatandaşların yaşam tarzlarına müdahale ettiği yönündeki suçlamaları reddederek, partisinin anne babalara karşı bir görevi olduğunu ileri sürdü. “Kız ve erkek öğrencilerin aynı daireyi paylaşmaları ne denli uygun?” diye soran Erdoğan, ebeveynlerin endişelerini ve hassasiyetlerini kaşıyarak, öğrenci evleriyle yaşam biçimleri üzerinden yine toplumu kutuplaştıracak tartışmalara girdi. Gezi’den bu yana, “birlik beraberlik” söylemlerine sıkça başvuran Başbakan’ın birdenbire yeni bir çıkışla seçim öncesi muhafazakâr bir parti olduğunu öne çıkarmasının, ahlaki söylemlerle kendi tabanından aldığı desteği ve güveni tekrar tazelemek istemesinin birçok sebebi olabilir.

Gezi olaylarından sonra “tek lider” imajı tartışmalı hale gelen Erdoğan, hala vazgeçmediği başkanlık hevesiyle “Ben karakteri itibariyle farklı bir siyasetçiyim. Ve bir yerde konuştuğumu inkâr etme anlayışına sahip bir insan değilim” diyerek öğrenci evlerinin denetiminin kendi fikri olduğunu (Arınç’ın açıklamayı düzeltmesine rağmen) ısrarla belirtme ihtiyacı duydu. Erdoğan, aşınan tek lider imajını düzeltmek için ebeveynlere, çocuklarının, “esas olarak kızların” ahlakını düşünen lider rolüyle seslenerek onların gözünde itibar kazanmaya çalışıyor.

Erdoğan’ın bu çıkışının arkasında, başkanlık hevesini kursağında bırakan, Gezi olaylarının kıvılcımını ateşleyen gençliğe ve çoğunluğunu oluşturan kadınlara duyduğu öfke yatıyor. Gezi’den sonra öğrenci evlerine yapılan operasyonlarda, gözaltına alınanlar, tutuklananlar kamuoyuna “teröristler” olarak yansıtıldı. Erdoğan, koşulları gereği bir arada yaşayarak hayatı tanımaya çalışan, dayanışma ve destekle maddi yüklerini hafifletmek isteyen gençleri bir tehdit olarak gördüğü için baskı altına almak istiyor. Tabii ki geleceğin muhafazakâr-dindar toplum tahayyülünün önündeki tehditlerden biri de kadınlar!

“Kız ve erkek çocuğun aynı evde yaşamasının bedeli yarın çok farklı karşımıza gelir”, diyerek valiliklerin inisiyatif kullanması gerektiğini söyleyen Başbakan’ın kastettiği bedel nedir ve kimin karşısına, nasıl çıkacak? Sağlık Bakanlığı müşaviri Erdinç Öztürk’ün söyledikleri bu konuda bir ipucu veriyor; “Üniversite öğrencilerinin kürtaj başvurusundaki patlamasını görmezden mi geleceğiz!” dediğine göre o bedel, muhafazakârların 2023 yılı hedeflerinden, iktidar hırslarından, sermayenin ihtiyacı olan ucuz işgücü ordusundan mahrumiyetin bedeli olmasın? Bu bedelin müsebbibinin de hükümetin engellemelerine rağmen doğurmayıp kürtaj olan kadınlar olduğunu anlıyoruz.

Son açıklamalara baktığımızda, öğrenci evlerinden kastedilenin esas olarak kız öğrencilerin yaşadığı evler olacağı çok açık. Öğrencilik yılları gençlerin aile dışına çıkma fırsatını bulduğu, aile baskısının hafiflediği, kolektif yaşam biçimlerini ve cinselliği deneyimledikleri yıllardır. Uzak şehirlerde kolektif yaşam biçiminin olanaklarıyla eğitimini sürdüren kız öğrenciler, “apartmandan şikayet var” haberiyle uyarılan ebeveynleri tarafından eve geri çağrılabilecek, eğitimleri engellenecek, eğitim alma oranları erkeklere göre daha da düşecek.

Devlet bekâret bekçiliği vadediyor.

Komşuların birbirini şikayet ve ihbar ederek denetlemesi teşvik edilirken, AKP’lilerin art arda yaptığı açıklamalarda devletin ahlak zabıtalığına soyunması “kız öğrencilerin iffeti” üzerinden gerekçelendiriliyor.

Bülent Arınç, “Bu toplumda kızının ilk tecrübelerinde bile yol gösteren köşe yazarları olduğunu biliyorum. Türk toplumunda aile önemlidir. Kızlarımızın evleninceye kadar bu tür ilişkide bulunmasını mahzurlu görenler var” diyor. Arınç’ın ima ettiği “mahzur”un altında, hükümetin kadın haklarını geriye götürme çabalarına rağmen kadınları denetleyememe korkusu yatıyor. Pek çok kadın, bakirelik gibi geleneksel cinsel baskı biçimlerini dikkate almadan cinselliğini yaşamayı seçiyor. AKP iffet söylemiyle erkeklerin kadın cinselliğini denetleyerek kadınların bedenleri üzerinde tasarruflarını yeniden hatırlatıp ima ederken aynı zamanda seçmene uzakta okuyan kızlarının ahlak bekçisi olmayı vaat ediyor.

AKP bir yandan sermayenin talebi olan ucuz işgücü ihtiyacını, güvencesiz ve esnek/yarı zamanlı istihdam koşullarında kadın emeğiyle karşılamayı amaçlıyor, bir yandan da doğumu teşvik ederek kadınları annelik kimliğine hapsediyor. AKP, artan işsizliği, yoksulluğu aile politikalarıyla ve kadın emeğinin sömürüsüyle hafifletmek istiyor. Ancak, kadınlar aleyhine yapılan tüm düzenlemelere rağmen kadınları hala ‘özgür’ buluyor olacak ki ‘özel’ alandaki düzenlemelerle kadınların daha fazla baskı altına alınmasına çalışıyor.

Vahim olan!  Erkeklerin iffet gerekçesiyle kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimi alabildikleri bir ülkede giderek artan kadın düşmanlığının, cinsiyetçiliğin devlet tarafından meşrulaştırılmasıdır.

Başbakanın bu çıkışı, İslami yaşam biçimini savunan muhafazakârlara bir tartışma fırsatı verdi. Öğrenci evlerinin denetlenmesini savunan dinci-muhafazakârlar gerekçelerini kız öğrencilerin ‘iffetsizliği’ üzerinden kuruyorlar.

İlahiyat profesörü Hayrettin Karaman’a göre, “Bizim toplumumuzda -haklı olarak- birisiyle düşüp kalkmış erkek ve daha ziyade de kız, ikinci sınıf eş adayı durumundadır. Zampara erkekler de sıra evliliğe gelince eli erkek eline değmemiş kız ararlar”. Karaman, buna ‘çare’ olarak İslami bir düzene işaret ediyor. Erkeklerin imam nikahıyla çokeşli yaşamasını hak görenler, kadınların bedeninin kontrolünün ancak İslami düzende mümkün olacağını söyleme cüretini gösteriyor. Muhafazakârlar, ‘dini ve geleneksel yaşam biçimi’ söylemleriyle ‘özel’ alanda erkeklerin, kadınların bedeni ve kimliği üzerindeki denetimini güçlendirmek istiyorlar.

Devletin polisinin gözaltındaki kadınlara çıplak arama ile işkence yaptığı, şiddete uğradığı için boşanmak isteyen kadınların ‘iffetsizlikle’ suçlanarak kocaları tarafından öldürüldüğü, kadınların evlilik içinde koca tecavüzüne uğradığı bir ülkede ahlaktan bahsedenlerin, patriyarkanın ikiyüzlü ahlakını kendine en çok kalkan edenlerin, kadınların hak ve özgürlüklerine tahammül etmeyen kadın düşmanları olduğunu görüyoruz.

Tekrar hatırlatıyoruz. Nasıl giyineceğimiz, doğurup doğurmayacağımızı, kiminle ne zaman sevişeceğimizin kararı bizimdir.

 

Yorumlara kapalıdır.