13 yıllık AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinin görünürlüğü arttı diyorsunuz. Peki, istatistiklere de yansıyan bu görünürlük neden arttı? Çünkü, biz kadınlar artık erkek şiddetine itiraz ediyoruz. Sessizce boyun eğmiyoruz. Erkek şiddetinin kendi utancımız olduğunu öğreten erkek egemen ideolojiye karşı haykırıyoruz. Sokaklara dökülüyoruz. Polisten, yargıdan ve devletin diğer kurumlarından bizi korumasını talep ediyoruz. Kocamız, nişanlımız, ya da sevgilimiz olan bir erkeğin şiddetine ya da tecavüzüne maruz kaldığımızda devletin görevini yapmasını bekliyoruz.
Posts Tagged ‘şiddet’
Sağlıkta Cinsel Taciz ve Şiddete Karşı Önlem Alınmıyor
Sağlık Sen’in “Sağlıkta Kadın Çalışan ve Sorunları” başlıklı araştırma, sektörde kadınların karşı karşıya kaldığı sorunları bir kez daha açığa çıkardı.
Araştırma, 30 ilde 1360 kadın çalışanın katılımı ve yüzyüze görüşme metoduyla gerçekleştirildi. Sonuçlara göre, sağlık çalışanı kadınların;
– Yüzde 79,3’ü Türkiye’de, yüzde 43,6’sı çalıştığı kurumda cinsiyete dayalı ayrımcılık olduğunu düşünüyor.
– Yüzde 58’i cinsiyetinden dolayı kendini dezavanatajlı hissediyor.
– Yüzde 61’i terfi ve işe alımlarda erkeklere öncelik tanındığı görüşünde.
– Yüzde 39’u, “aynı eğitimi almış olmama rağmen çalıştığım kurumda erkek çalı¬şanlarla eşit fırsatlara sahip değilim” diyor. “Erkek olsaydım şimdiye kadar terfi etmiştim” diyenlerin yüzde 40’ı geçiyor olması da bu veriyi destekler nitelikte.
– Yüzde 46’sı, üst düzey bir pozisyon için gerekli donanıma sahip olduğu ancak “ailevi sorumlulukları”nın bunu engellediği görüşünde.
Sağlıkta Dönüşüm ve Kadın Emeği
2003 yılında uygulanmaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı 1980’den beri hedeflenen reform hamlelerini seri bir biçimde yaşama geçirmiştir. Kadınların yoğunlukta olduğu ve giderek feminize olan sağlık sektörü; neoliberal politikaların paralelinde özelleştirme sürecini yaşamaktadır. Reform adı altında devlet sağlık alanında özel sektörü teşvik etmektedir. Sağlık hizmetlerinin metalaşmasına yol açan sağlıkta yeniden yapılanma süreci, sağlık sektöründeki tüm meslek mensuplarının çalışma koşullarını ve istihdam şekillerini dönüştürmüştür.
Önemli Olan Siyahtı, Kadın Olmaktı…
Minu İnkaya
Kaktüs 7. Sayı -1989 Eylül
Türkiye gibi işin çığırından çıktığı yerlerde, neyin nasıl yapıldığından çok, o işin yapılması önemli kanısındayım. Bu yüzden Aydın Ölüm Orucuna, hayati tehlikenin çoktan başladığı günlerde bizlerin kadınlar olarak katılmamızı “şiddetin türünü çok iyi bilmemizden” ötürü değil, artık çok ileri gitmiş ve ölüme dönüşmüş bir oruca duyarsızları uyarmak, duyarlılarla saf oluşturup baskı aracı kurmaya çalışmak için katıldım.
Protestomuzda önemli olan siyahtı, kadın olmaktı, kişileri kazanmak değil. Her olayda biz kadınların ezildiğini, yok farzedildiğini bangır bangır bağıran bizler, bu kez dışımızdan herkese kapalıydık. Kapalılıkları çok yoğun yaşamanın yarattığı bunalımların hesabı daha yapılmamışken, Fatmanın dediği gibi kendimizi gene duyarlı olan herkesten “yalıtmak” ne ölçüde sağlıklı oldu. Soruyorum ….
Siyah Protesto
Kaktüs 7.sayı-1989 Eylül
Asiye Müjgan-Fatma Mefkure-Nalan Çağlar
Yapılacak işin ve niyetlerin “iyi” olması, zaman zaman insanları çoşkunun egemenliğine hapsediyor galiba. Kadın ve insan olarak, hapisanelerdeki şiddete protestoyu dile getirebilecek daha etkin bir kanal bulamayınca, ” kadınlar olarak ses çıkarma” noktasının “Kadın Kurtuluş Hareketi” çizgisine bir kalem oynatışla getirilebilmesini başka türlü açıklayamıyoruz.
Pınar İkiz Davasında Erkek Adalet Değil Gerçek Adalet İstiyoruz/İstanbul Feminist Kolektif
9 yıllık evli, 2 çocuk annesi Pınar İkiz, yıllardır kocası Abbas Şahin’den şiddet görüyordu. Yediği dayaklar yüzünden 4 defa hastanelik oldu. Kocası hakkında suç duyurusunda bulundu ama tekrar şiddet göreceği, öldürüleceği endişesiyle şikayette bulunmadı.
İktidarın Mahremiyeti – İstanbul’da Hayat Kadınları Seks İşçiliği ve Şiddet –
Deniz Ulusoy
Aslı Zengin, Metis Yayınları’ndan çıkan “İktidarın Mahremiyeti” adlı çalışmasında, devletin kayıtlı ve kayıt dışı çalışan seks işçileriyle kurduğu ilişkileri konu edinerek, ‘devletin cinsel kıyıları’ olarak adlandırabileceğimiz eril siyasetin kurucu pratiklerini ve anlayışını deşifre ediyor. Seks işçilerini kayıtlı ve kayıt dışı genel kadın kategorilerine ayırıp tanımlayan yasa, aynı zamanda bu kategorileri ve bu kategorilere yerleştirdiği hayatların denetimini belirli şekillerde kuruyor ve elinde tutuyor. Bu denetimin kendisi aslında devlet iktidarının mahremiyet/yakınlık ile kurmuş olduğu derin ittifakı gözler önüne seriyor.Devamını Oku…
Cezaevlerindeki Şiddete Karşı “Siyah Eylem”/1989
Feminist kadınların cezaevlerindeki şiddeti protesto etmek için kadınlara siyah giyme çağrısı, Türkiye’deki feministler açısından bir eşikti. Siyah eylemle Türkiye’de 80 sonrasında oluşmaya başlayan feminist hareket, ilk kez özgül gündemi dışındaki bir olaya tepki vermiş oldu. Bu da kimi tartışmaları beraberinde getirdi.
Güncelliğini koruyan bu tartışmanın arkasında şu sorular yatıyor; Feminist Hareket kadınların kurtuluşu ile doğrudan bağlantılı olmayan gündemlere ilişkin söz söylemeli miydi? Bağlantı kurularak mı söylenmeliydi, yoksa destek-dayanışma bağlamında mı sözünü kurmalıydı? Feminizmin bir politik özne olmasının anlamı neydi?
Siyah eylem cezaevlerinde şiddet gündeminin yakıcılığı dolayısıyla bütün bu sorulara yanıtlarını yürürken vermeye çalıştı. Hala da bu sorulara yanıt verme arayışımız sürüyor.
Sene 1989. 12 Eylül Hukuku cezaevlerindeki şiddetini sürdürüyor. 1 Ağustos 1989 tarihinde Türkiye Adalet Bakanlığı ünlü 1 Ağustos genelgesini yayınladı. Bununla birlikte cezaevlerindeki siyasi tutuklulara yönelik bir devlet terörü uygulamaya konuldu. Bütün cezaevlerinde bu nedenle direnişler, açlık grevleri gelişti. Bu süreçte Eskişehir Özel Tip Cezaevi, bakanlığın kararı ile kapatıldı ve oradaki bütün tutuklular sürgün edildi. Eskişehir’den Aydın’a sürgün sevk sırasında adeta bir ölüm tabutuna dönüştürülmüş cezaevi nakil aracının içine sıkıştırılmış tutuklulardan ikisi kapılar açılmadığı için havasızlıktan yaşamlarını yitirmişti.
Yaşanan vahşet hepimizi dehşete düşürmüştü. 20-21 mayıs 1989’da İstanbul’da toplanan 1.Kadın Kurultayı’nın tartışmalarının kitaplaştırılması gündemiyle Kadın Kültür Evi’nin Tünel’deki yerinde toplanmışken bu konuyu da konuşmaya başladık. ‘bir şey yapmalıydık” Nur’dan “sevk zinciri ile birbirimize bağlanalım”önerisi geldi. Yelda 1 Agustos Genelgesi ile “yasallaşan” tek tipe gönderme yaparak tek renk giyinmemizi önerdi. Protesto rengi olarak siyahta karar kıldık
Meğer aynı gün Handan da ,”birşeyler yapmak istiyorum. Kiminle? Deli kadınlarla” diye düşünüyormuş. Handan’ın “daha ne kadar ölü isteniyor? bizi böyle görmek istiyorsunuz deyip ölü gibi yerlere yatalım’ önerisini büyük bir coşkuyla karşıladık. Nermin’ in “basın siyah sütun atsın” önerisini de destekledik.
Önce bu önerilerimizi kadınlarla değil insan hakları savunucularıyla gerçekleştirmenin yolunu aradık. Yani ilk anda bir kadın eylemi planlamamıştık. Kimi girişimlerde bulunduk.
Bir sonraki toplantıda ise bu çağrıyı kadınlara yapalım ve biz yapalım dedik. Sonra da farklı görüşlerden kadınlar, aramızda oluşturduğumuz birlikle Ağustos Genelgesi’ne karşı çıkmaya ve hapishanelerdeki direnişleri desteklemeye karar verdik.
9 Ağustos Çarşamba günü, siyahlar giyen kadınlar Cağaloğlu Meydanı’nda yere yatarak yolu bir süre trafiğe kapattı ve basın bildirisi okudu.
Basın açıklaması şöyleydi:
“Hapishanelerde, ölümlere varan bir devlet şiddeti yaşanıyor. Ölen ölsün anlayışıyla “ne yapalım yani” sorumsuzluğu içindeki Adalet Bakanlığı ve hükümet bunun sorumlularıdır.
Yüzyıllardır şiddetle yüz yüze kalmış bir cins olarak biz kadınlar, 1 Ağustos Genelgesi•ne dayanılarak devletin uyguladığı şiddete kayıtsız kalamayız. Hapishanelerde direnenlerin yanındayız.
Bütün herkesi; bu cinayetlere karşı çıkmaya, 1 Ağustos Genelgesi•nin kaldırılmasını istemeye, bu durumu protesto etmek için siyahlar giymeye ve gazeteleri siyah sütun atmaya çağırıyoruz. Açlık grevleri bitse de bu ölümlerin sorumlularının cezalandırılmasını istiyoruz.”
Eylemi yaptığımız akşam yeniden biraraya geldik ve hemen ertesi gün yeni bir eylem yapmaya karar vermiştik. Direnişi destek ve
cezaevindeki şiddeti protesto üzerine de konuştuk bu toplantıda.
Biz kadınlar olarak eylem yapacağız ama bu noktada söylemimiz ne olacaktı? İşte tam bu tartışılırken Sedef’in ‘biz kadınlar şiddeti çok yakından tanıyoruz, cezaevlerinde devletin uyguladığı şiddete karşıyız” açıklaması geldi. Ayşe de ‘Bugün isyanımız siyahla’ sloganını önerdi.
Tutuklama
10 Ağustos Perşembe günü, siyahlı kadınlar Tünel’den Galatasaray’a kadar sessizce yürüdükten sonra ellerindeki küçük siyah kartonları havaya fırlattılar ve alkışlarla dağıldılar.
Yürüyüş sonrası, Emel Armutçu, Nuran Ağan, Şenay Gelişli , GülnurAcar Savran, Süheyla Kalyoncu, Ayşe Düzkan, FilizKarakuş, Saynur Çetiner, Eftal, Zübeyde Atay ve Nazmiye Ülker gözaltına alındılar. Aslında polisin gözaltına aldığı kişi sayısı 4-5 kişiydi. Ancak birbirini bırakmayan kadınlar karakola giderken 11 kişi oldular. 2 gün Beyoğlu Karakolu’nda kaldıktan ve şubede ifadeleri alındıktan sonra DGM’ye sevk edildiler. 12 Ağustos Cumartesi günü tutuklandılar.
11 Ağustos Cuma günü gözaltının ertesinde ise, Cumhuriyet gazetesinde kadınların bir ilanı yayınlandı:
“Bugün isyanımız siyahla”
Devlet 1 Ağustos Genelgesi•ne dayanarak cezaevlerinde şiddet uyguluyor. Şiddetin her türünü çok iyi bilen biz kadınlar herkesi protesto etmeye, 12 Ağustos cumartesi günü bütün kadınları siyah giymeye, herkesi protestosunu ifade etmek için üzerinde siyah bulundurrmaya çağırıyoruz.”
12 Ağustos Cumartesi günü ise, Beşiktaş’ta toplanan siyahlı kadınlar, beyaz bir panonun siyaha boyanmasından sonra, ellerindeki siyah kurdeleleri yere atarak dağıldılar. Aynı gün, sosyalistlerin Kuruçeşme’de yaptıkları Birlik İçin Girişim toplantısına gelen bir grup siyahlı kadın burada bir mesaj okuyarak “siyah eylem”in yaygınlaştırılması için çağrıda bulundu.
Cezaevlerindeki siyahlı feminist kadınlar
O sırada cezaevlerinde açlık grevleri devam ediyordu. 11 siyahlı kadın da destek için bir hafta açlık grevi yaptılar. Siyahlı kadınlar cezaevindeki açlık grevine dahil olmak yerine süresini kendilerinin belirlediği bir destek grevi yapmaya karar vermişlerdi.
Cezaevinde feminist kadınlar cezaevindeki diğer siyasi tutuklularla-sosyalist örgütlerden- bir tartışma yürüttüler. Kendilerini ‘kadın kurtuluş hareketi’nden olarak tanımlayan 11 siyahlı kadın, sayılarına bakılmaksızın cezaevindeki tüm farklı siyasi grupların temsilcilerinin doğal üyesi olduğu cezaevi konseyinde ‘kadın kurtuluş hareketi’ tarafıyla bir temsilcilerinin olması gerektiğini savundular. Ancak bu talep cezaevindeki bir kaç siyasi grup (kurtuluş, pkk,…) dışında Konsey üyelerinin çoğunluğu tarafından kabul edilmedi. Bu konuda Cezaevi Konseyi- Konsey Yürütme temsilcileriyle (Görüşmeciler arasında sonradan polisler tarafından katledilen Bedri Yağan da vardı.) uzun saatler süren toplantılar yapıldı. Bu toplantılar ve öncesi iç tartışma süreçleri feministlerin bir politik özne ve kadın kurtuluş hareketinin siyasi bir hareket olması konusunda bizi politik olarak güçlendirdi. Cezaevinde kendimizi ‘kadın kurtuluş hareketi’ olarak tanımlamamız feministler arasında da bir tartışma konusu oldu.
Sonuçta feministlerin bir siyasi grup olarak cezaevlerindeki deneyimleri oldukça önemliydi. 10’dan fazla irili ufaklı sosyalist grubun temsilcilerinden oluşan cezaevi konseyine bizden bir temsilcinin girmesine engel olunmuştu. Ama biz bu süreçten çok şey deneyimlemiştik.
Siyahlı kadınlar bir aylık tutukluluktan sonra, 7 Eylül 1989’daki ilk duruşmalarında kefaletle serbest bırakıldılar. Cezaevlerindeki açlık
grevleri ise kimi kazanımlarla Ağustos sonunda bitirilmişti. Foto mahkeme
Siyahlı eylem katılan/katılmayan tüm feminist kadınların savunduğu bir eylem oldu. Ancak eylemin politik içeriği konusunda farklılıklar vardı. Bu farklılıklar üzerinden anlamlı tartışmalar yürüdü.(F.K.)
Bağlantılı yazılar
Kaktüs 8.sayı-1989 Eylül
Cezaevlerindeki şiddete karşı “Siyah Eylem”
“Bugün İsyanımız Siyahla”
Siyah Protesto
Önemli olan siyahtı, kadın olmaktı…
Derleyen: Filiz Karakuş