Hacer 49 yaşında dul kalıp da eli ekmek tutan çocukları da hayırsız çıkınca, sevap işlemeye meraklı konu komşu kolları sıvayıp ona yeni bir koca buldu. “Yaşı biraz geçkince ama hem evi hem maaşı var; can yoldaşı olursunuz”, dediler. Hacer, “hükümet nikâhı” diyecek oldu ama adamın çocukları, babaları ölünce mirastan Hacer’e pay düşer endişesiyle karşı çıktılar. Neticede Hacer pılısını pırtısını toplayıp adamın evine taşındı, imam nikahı kıyıldı, ortak yaşam başladı.
Posts Tagged ‘ev kadını’
Ev Kadınlarının ‘’Meslek Hastalığı’’ Olur mu?
Kadınlara Özgü Hastalıklar
Bir ortopedi uzmanını, medyaya yaptığı açıklamada, çok fazla bilinmeyen ancak elde uyuşmalara neden olan hastalığın literatürde ”Karpal Tünel Sendromu” diye isimlendirildiğini ve ev hanımlarında sık karşılaşıldığını söyledi. Sinir sıkışmasına bağlı olarak bu parmaklarda uyuşma, duyu kaybı, ağrı ve güç kaybı ortaya çıkan hastalığın; şeker, guatr ve romatizma hastaları risk taşısa da, klinik uygulamada en çok elini hor kullananlarda görüldüğünü ifade etti. ‘’Bunlar içinde ev hanımları ve eliyle çalışan grup yer alıyor’’ diye ekledi.
Ev kadınlarına, çalışan hem de ağır çalışan kadınlara özgü hastalıkların bir tür meslek hastalığı olarak ifade edilmeleri duymaya alışık olduğumuz bir şey değil.
Cinsiyetçi iş bölümü gereği kadınlar, ev içinde tekrarlayan işler yapıyorlar.
İşyeri Mutfağındaki İş Gerilimi de, Ya Evdeki Ne?
Mutfak Cadıları Temmuz 2011
Mutfak ve servis çalışanlarında iş gerilimi ve nedenlerini irdeleyen bir araştırma yayımlanmış. ***
İş geriliminin önemli sağlık sorunlarına yol açan bir etmen olarak kabulünden yola çıkan çalışmada 77 mutfak çalışanı değerlendirilmiş ve 20’sinde iş gerilimi yüksek bulunmuş.
İstatistiklerin Kadınlarla İmtihanı
Mutfak Cadıları – Aralık 2010
Kadınlar uzun yıllar resmi kaynaklarda, istatistiklerde ve araştırmalarda özne olarak yer alamadılar. Serpil Çakır II. Meşrutiyet döneminde kadın konulu araştırmasında daha önce fark etmediği bir gerçeğin farkına varır:
Ev İşleri Hiç Bitmez
Mutfak Cadıları – Eylül 2010
Ev kadınlığı, dünyanın en zor işlerinden biri… Dışarıda çalıştığınızda tek iş yaparsınız ama evde yemek, bulaşık, temizlik, çamaşır, çocuk ve yaşlı bakımı pek çok işi birden yapmak zorundadır ev kadınları…Bunların hepsi dışarıda yapıldığında para getirir ama evde yaptığınızda, sizin doğal olarak göreviniz gibi algılanır…Üstelik, bu işler görünmez işlerdir… Yapılmadığında fabrikadaki işler de yürümez onun ötesinde yaşam durur ama ev işleri, iş diye istatistiklere girmez, ülkenin gayri safi milli hasılası içinde yeri yoktur…
Kadınlar İş Ararsa
Mutfak Cadıları – Haziran 2010
Dünya gazetesinin 19 Nisan 2010 tarihindeki sayısında Alaattin Aktaş’ın köşesinde şöyle bir başlık yer almaktaydı: “Her dört kadından biri değil de ikisi çalışmak istese işsizlik %33’ü bulacaktı”.Devamını Oku…
Anneannem
Zeynep Kaçar
Anneannem göçmendi. Göçmek zorunda bırakılan bir ailenin üç kızından en güzeliydi. Savaş vardı. Savaş hep vardı. Savaş onun isteği dışında, hayalleri dışında, savaş onun kararları dışında vardı… Savaş hep vardı. Kırım’ı hiç görmedi. Eskişehir’de doğup büyüdü. Babası zengindi. Fabrikaları vardı. Babasının üç kızı, bir oğlu vardı. Üç kızdan sonra doğan oğlu, babasının en kıymetlisiydi. Anneannem Tatar güzeliydi. Kendi gibi güzel olanı sevdi ömrü boyunca. Güzele âşık oldu. Güzel olmak için yaşadı, güzel kaldı. İnsanlarla güzelse konuştu, güzel olmayanları yok saydı. Babası zengindi, babasının bir oğlu vardı. Umudu vardı. Büyük dayım sokakta öldü, kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Babasının sevgili oğlunu babası dışında kimse sevmedi. Anneannem üç kızın ortancası, üç kızın en güzeli, Kırım’ın, Eskişehir’in ve sonra Bursa’nın en güzeli oldu, öyle kaldı. Anneannem güzel olmak, güzel kalmak için yaşadı. Zengin babasının sunduğu rahata aldırış etmedi, terzi oldu. Güzel kıyafetler dikebilmek için terzi oldu. En güzel kıyafetleri dikti. Anneannem hiç çalışmadı. 20 yaşından 86 yaşına kadar dikiş dikti. Kaderi gereği, kocası da, çocukları da zevkten nasibini almamıştı, önce onları giydirdi, sonra kardeşlerini, onların kocalarını, çocuklarını. Ama en güzellerini kendisi için dikti, kendi giydi. Sinemalara gitti, yıldızları seyretti, ne giymişlerse dikkatlice inceledi, o gece sabahlara kadar uyumadı, ertesi sabah, sinemadaki yıldızdan bin kat güzel uyandı. Aynı giysiler, aynı şapkalar, aynı makyaj…