Mutfak Cadıları Temmuz 2011
Neo-liberal ekonomi politikalarının etkisiyle hizmet sektörü çalışanlarının sayısı son yıllarda hızla artmıştır. Bu durum, sosyal politikaların formel sektör çalışanları için dahi kısıldığı koşullarda işgücü piyasasına giren orta ve üst sınıf kadın sayısındaki artış ile birleşince gündelikçi, hastabakıcı, bebek bakıcısı gibi neredeyse tamamını kadınların oluşturduğu ev işçilerinin hizmet sektöründeki payı da giderek artmaktadır.
Öte yandan, bu gözle görünür artışa rağmen, ev işçileri herhangi bir yasal güvenceden yoksundurlar ve bunun sonucu olarak sektörlerindeki sömürü ilişkisi diğer sektörlere göre çok daha derinlikli olarak yaşanmaktadır. Danışmanlık şirketleri, ev işçilerini ve işverenleri bir araya getiren “aracı” şirketler olarak 90’lı yılların ortalarından itibaren hızla çoğalmışlardır. Bu şirketler kendi tanıdıkları üzerinden iş bulamayan ev işçileri için bir “umut kapısı” olmuş iken, diğer taraftan bakıldığında açıkça görülmektedir ki danışmanlık şirketleri ev işçilerinin iş koşullarının düzelmesine herhangi bir katkıda bulunmadığı gibi, işveren-işçi ilişkisindeki eşitsizliğin daha da derinleşmesine sebep olmuşlardır. ***
Özel İstihdam Büroları, AKP hükümeti tarafından işsizliğe bir çözüm olarak öne sürülmüş, ev işçileri gibi enformel sektöre dahil olan emekçiler için de “güvenceli” işe ulaşmanın yolu olarak sunulmuştur.[1] 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu kanunun “Özel İstihdam Büroları” yönetmeliği ile danışmanlık şirketleri adıyla varlığını sürdüren şirketler bir günde pratikte vergi vermek dışında hiçbir değişikliğe tabii olmadan Özel İstihdam Büroları adı altında 2004 yılı itibariyle yasal statüye kavuşturulmuş oldu. Yönetmeliğe göre, Özel İstihdam Büroları yalnızca işçi ve işvereni buluşturan ve bunun karşılığında işverenden komisyon alan şirketlerdir. Bunun yanında özel istihdam büroları işçi, işveren ve özel istihdam bürosu arasında imzalanacak bir sözleşmeyi düzenlemek, sigorta yapmayan işverene işçi yönlendirmemekle yükümlüdür. Halbuki uygulamaya baktığımızda, söz konusu kesim ev işçileri olduğunda süreç hiç de böyle işlememektedir. Öncelikle işçi ve işvereni buluşturmanın karşılığı olan komisyon işverenden değil, işçinin ücretinden kesilmektedir. Örneğin, yoğun bakımda tedavi gören bir hastaya hasta bakıcı olarak gidip 24 saat aralıksız çalışan kadının 70 TL olan ücretinin 20 TL’si aracı şirket tarafından kesilmektedir; veya aylık ücret karşılığı düzenli olarak altı gün boyunca sabah 8-akşam 6 mesaisi ile ev temizliğine gidecek olan gündelikçinin 600 TL olan ücreti ilk ay Özel İstihdam Bürosu tarafından alınmaktadır. Bununla birlikte iş sözleşmesi imzalanmamakta, kendi imkanları ile iş bulan gündelikçilerin yaşadığı tüm mağduriyetler ve hak ihlalleri özel istihdam büroları aracılığıyla iş bulanlar tarafından da yaşanmaktadır. Öte yandan, bu şirketler işveren karşısında işçiyi korumakla görevli olmalarına rağmen, işçinin mağduriyetini işvereni kaçırmamak uğruna suistimal edebilmektedirler. ***
Devletin anayasal görevi olan vatandaşlarına geçimlerini sağlayacak işi bulma özel şirketlere devredildiği gibi, bu süreç “kiralık işçi” uygulaması ile tamamlanmış olacaktır. Bugüne kadarki “kiralık işçi” yasası ile ilgili girişimler sendika ve duyarlı kesimlerin bastırması ile engellenmiştir. Şu anki haliyle özel istihdam büroları iddia edildiğinin aksine ev işçilerinin iş koşullarının bir nebze iyileştirilmesi bir yana, kadınların az da olsa var olan kendi emekleri üzerindeki otonomilerinin de yok olmasına sebep olmaktadır. Dahası, kadın emekçilerin sömürüsünü artıran neo-liberal istihdam politikaları derin bir yapısal soruna işaret etmekte ve kadın hakları savunucularının emek hakları mücadelesindeki yerini bir kez daha hatırlatmaktadır.
[1] Bakan Babacan’ın Haziran 2009’da bu konu ile ilgili yaptığı bir konuşma için bakınız: Radikal, 09/07/2009