Kader Boztepe, annesi Nermin Irmak, Ebru Yavuzdeğer, Nevin İşcan ve Necmiye Deniz isimli kadın işçiler 10 Nisan 2010’da Yalova Alkım Tekstil firmasında normal mesaileri akşam 20.00’de bitmesinin ardından 7,5 TL fazla kazanabilmek için 22.00’ye kadar çalıştıktan sonra hız ve yol kusuru nedeniyle kendilerini taşıyan servis aracının kaza yapması sonucu parçalanarak yaşamlarını yitirdiler.
Vatandaşlarının yaşam hakkını korumak ve sosyal güvenliğini sağlamakla yükümlü olan devletin bu vatandaşlarının kimler olduğu, iş kazalarını önlemek için bütün sağlık ve güvenlik önlemlerini almak ve uygulamak zorunda olan işletmenin niçin yıldırıcı bir ceza almayabileceği (daha önceki vakalardan biliyoruz) ilk akla gelen sorular…
Neoliberal politikaların uygulamada olduğu günümüzde “sosyal devlet” ve “kamusal yarar” anlayışı göz ardı edilmeye, unutturulmaya çalışılmakta, sermayenin kâr hırsı içinde çalışanların hakları yok sayılmaktadır. İşçi sağlığı ve güvenliği gibi yükümlülükler maliyet artışı anlamına gelir. Bunlarla ilgili mekanizmalar ortadan kaldırılır. “Para” işletme sahipleri için çalışanlarını sömürerek, haklarını yok sayarak onların üzerinden daha fazla kâr, genişleme, büyüme, ihtiyaçtan bağımsız tüketim anlamlarını taşırken çalışanlar için ihtiyaçlarını karşılamak, karnını doyurmak, ayakta kalabilmektir. Ödenilen bedelse kimi zaman yaşamları olabilmektedir. Maalesef bunun örneklerini son dönemde çok yaşadık. Bursa, İstanbul, Ceylanpınar’da ölenler yine kadın işçilerdi. Kadın işçi olmak ucuz işgücü anlamını taşır. Kadınlar yoğun çalışma temposuna dayanıklı, itaatkâr, sabırlı, hünerli işgücü olarak görüldüğünden tercih edilirler; işgücü piyasasında erkek işçilere göre düşük ücretle, güvencesiz, başkaları tarafından kontrol altında tutularak, piyasada pazarlık yapma şansları ellerinden alınarak, gerekçesiz işten çıkarılarak çalıştırılırlar.
Bulanıklaştırılmaya çalışılan “sosyal adalet”, “hak”, “eşitlik” kavramlarını tam da bu zamanda hatırlamak/hatırlatmak, bu kavramların kimler için geçerli olduğunu sorgulamak kaçınılmaz: Kadın işçilerin, işyerinde dumandan zehirlenerek, servis aracında ya da işyerine kamyonla taşınırken ölmeleri “toplumsal cinsiyetle” ilgili yaptırımların, kadınların lehine/kadınlardan yana olan yasal değişikliklerin, bunları yaşama geçirmenin, işlediğini denetlemenin önemini ve aciliyetini bir kez daha göstermekte.
Bütün bunlara ilişkin farkındalık yaratmak, yaşam alanımızın her noktasına sinmiş cinsiyetçi politikaları teşhir etmek, mücadele ve direnme imkânının, hakkını aramanın yolunu açmak anlamını taşır. Üretim ilişkilerinin esnekleştirildiği, dayanışma ruhunun eksiltilmeye çalışıldığı kapitalizmin yeniden yapılanma sürecinde bir araya gelmenin önemi gittikçe artmakta. Bu, kadınların bir daha yakılarak, servis aracında ya da kamyonla taşınarak yaşamlarını kaybetmemeleri, iş kazası gibi üstü örtülerek/maskelenerek benzer vakaların yaşanmaması, adaletin bir an önce yerini bulması için gerekiyor.
Mayıs 2010