Kadın Örgütlerinin, Kadın Cinayeti Davaları’nda Müdahil Olması Neden Önemli?
Kadın örgütleri ve feminist hareket bir süredir kadın cinayetleri davalarında taraf olduklarını ileri sürüp, davalarda “müdahil olma” talebinde bulunuyor. Peki hukuken “davaya katılma” olarak adlandırılan bu talebin , kadınlar ve feminist mücadele bakımından anlamı nedir? Neden bir hukuki müessesenin uygulanması bir politik talep olarak dillendiriliyor? Bu yazıda kısaca bunun politik arka planı açıklanacaktır. Müdahilliğin Hukuki Dayanağı ve Sonuçları
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 237. Maddesi’nde “Kamu Davasına Katılma” müessesesi düzenlenmiştir. Buna göre; “(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.”
Devamı maddelerde “katılanın” yani müdahil olanın hakları sayılmış olup, bunlardan en önemlisi “kanun yollarına” başvurma hakkıdır. Bu da kabaca kararın temyiz edilmesi yahut verilen ara kararlara itiraz edilebilmesi hakkı diye tarif edilebilir.
Müdahil Olmanın Politik Anlamı
Bildiğimiz üzere son birkaç yıldır feminist hareketin yoğun çabası ve ısrarlı takibi sonucu “kadın cinayetleri”, “namus cinayeti” tarifinden çıkıp kendi adı ile anılmaya başlamış ve söylemdeki bu dönüşüm, kadın cinayetlerinin politik çerçevesini de kaçınılmaz olarak değiştirmiştir. Cinayetin “mağdurun adı” ile çağrılmaya başlaması, failin de su yüzüne çıkmasını sağlamıştır. “Kadın” özneyi, “erkek” özne öldürmekte ve feministlerin “erkek şiddeti” olarak ortaya koydukları kavrayışın hiç de marjinal bir iddia olmadığı artık erkek egemen kapitalist sistem ve onun ayrılmaz aygıtları tarafından da zorunlu olarak kabul edilmektedir. Hakim medyada bu davaların ele alınışı bunun en çarpıcı örneğidir.
Öldüren erkek görünür oldukça, onu koruyan eril sistemin de yavaş yavaş sıvaları dökülmüş, her kadın cinayetinin ardında ataerkil pazarlığın polis, devlet ve yargı yumağında nasıl ısrarla sürdürüldüğü görünür olmuştur. Feministlerin “Erkek Vuruyor Yargı / Devlet Koruyor” sloganı, bu işbirliğinin deşifresi olarak okunabilir.
Kadın cinayetlerini sıradan cinayet davalarından ayıran birkaç temel nokta sayacak olursak, bu cinayetlerin sistematik yanı açığa çıkacaktır. Her birinin ayrı erkek failler tarafından gerçekleştirilmesi bunları “münferit” kılmamakta, aksine bu erkeklerin öldürme “gerekçelerinden” tutun da yaptıkları savunmaların “bir örnekliğine” kadar, tüm benzerlikler ve ortak yanlar aynı ideolojik zeminden ve kurumsallıktan beslendiklerini ortaya koymaktadır. Her birinde fail erkek “namusunu korumak” için öldürmüş ve bu cinayeti işlemeden önce kadının eylemlerinden muhakkak “tahrik olmuştur”. “Pişmandır, seviyordur…” ya da “Pişman değildir, yapması gerekeni yapmıştır.” “Erkek” olmasıyla öldürmesi arasında bir illiyet bağı vardır bu da patriyarkal sistemin “katil erkeği”, “maktül kadından” çok koruyup kollamasının temel nedenidir. Çünkü çoğunlukla “maktül kadın” partiyarkal pazarlığa bir noktada itiraz etmiş ve “katil erkek” ise o pazarlığın sürmesi için gösterdiği direnç ve “erkekliğe” duyduğu sadakatle bu cinayeti işlemiştir.
Sistem her itaati ödüllendirdiği gibi makbul ve “erkek” yurttaşını da eril şefkatiyle sarıp sarmalar, “en çok indirim en az ceza” formülü ile ödüllendirir.
“Maktül kadından” yaşamayı “hak” etmesini bekleyen sistem, katil erkeği “haksız tahrik” indirimiyle taçlandırmak için “haksız” şartı aramaz, hatta “tahrik” şartı bile aramaz. Çünkü bu sistemde erkeğin tahrik olması için kadının tayt giymesi, boşanmak istemesi yahut sevişmek istememesi yeterlidir.
Evrensel ceza hukuku ilkeleri, suçu işleyen erkek, suçun mağduru kadın olduğunda “Aksi İspatlanana Kadar Herkes Suçsuzdur” şeklinde değil, “Aksi İspatlansa da Erkek Suçsuzdur” şeklinde işler. Zor bela hakim önüne çıkan katil erkeğin karşısında ona en az cezayı vermek için yanıp tutuşan başka “erkekler” vardır.
İşte bu noktada kadın örgütlerinin kadın cinayeti davalarına müdahil olmasının önemi ve değeri açığa çıkar. Maktül kadının karşısında “örgütlü” bir eril blok vardır. Bunun içinde polisinden savcısına uzanan bir dolu erk sahibi konumlanmış ve katil erkeğin şahsında sistemi yeniden inşa etmeye, bu inşa sürecinde de diğer kadınlara “akıllı olun” mesajı vermeye girişmişlerdir. Bunun karşısında ölmüş bir kadının ve onun yakınlarının çaresizliğini tarif etmeye lüzum yoktur sanırım. Örgütlü bir güç ile ancak bir başka örgütlü güç mücadele edebilir. Kadın örgütlerinin kadın davalarına müdahil olması, adaletin tecellisi için değil belki ama yine bir evrensel ilke olan “silahların eşitliği” için gereklidir.
Kadın örgütlerinin, kadın cinayeti davalarında “taraf” olma iddialarının temelinde de bu vardır. Hangi kadının öldürüldüğünden bağımsız olarak, sistematik erkek şiddetinin hedefi tüm kadınlardır. Öldürülürken yalnız bırakılan kadınların, adalet arayışında başka kadınlar ve kadın örgütleri tarafından temsiliyeti, bir talepten öte eril sistem karşısında kadın bireyler olarak önce kendi yaşama hakkımızı, sonrasında da kadın olarak varoluşumuzu korumamız için bir zorunluluktur. Bu anlamda Marmara Üniversitesi Ceza Hukuku Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nur Centel’in konu hakkındaki mütalaasında yer alan; “Suçun maddi unsuru ile korunan menfaatle yakın ve haklı görülecek bir ilgisi bulunan herkes, suçtan zarar görendir. Bu ilgi, sadece bir maddi menfaat ilgisine indirgenemez. Sanığın cezalandırılması suretiyle karşılanacak bir tatmin arzusunun uyandığı her kurum veya şahıs, suçtan zarar görendir. Bu anlamda, kadın cinayetlerinde, aslında toplumumuzdaki her kadın suçtan zarar görendir, faillerin yargılanmasında aktif ve etkin bir rol oynamak istemeye hakları vardır.” İfadesi, meramımızın tercümesidir.
Müdahilliğin Kabul Edildiği Davalar
Başlıkta çoğul bir ifade kullanılmış olsa da; bugüne kadar bilinen tek bir kadın cinayeti davasında Kadın Örgütlerinin davaya katılma talebi kabul edilmiştir. Henüz yargılama sürdüğünden, müdahale talebinin kabul gerekçeleri bilinmemekle birlikte; kızının eski erkek arkadaşı Gazi Baltacı tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürülen Necla Yıldız’ın davasında Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi Kadın Dayanışma Vakfı’nın “davaya katılma” istemini suçtan zarar gördüğünü varsayarak kabul etmiştir. Bu karar bütün kadınlar açısından umut vericidir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kadın örgütlerinin kadın cinayeti davalarında müdahil olması belki yargılama sonucunda adaleti tesis etmeye yetmeyecek ama bir gücün karşısında kadınların da kendi örgütlü güçleri ile durabilmelerinin önünü açacaktır.
Yaşasın Örgütlü Kadın Mücadelesi
Candan Dumrul