İste “Kutsal Aileniz” !

paralanma-serpil-odabaS.Dilek Şentürk

Kadın cinayetlerinin, aile içi tecavüzlerin ve kadına karşı her türlü şiddetin artması kadını erkek karşısında daha da savunmasız hale getiren “kutsal aile” vurgusundan bir türlü vazgeçirmiyor iktidarı. Kadınların şiddet ve tecavüzle en çok karşılaştığı kurum olan aile, muhafazakâr egemen söylemlerle toplumun çöküşünü engelleyen bir mucize olarak sunuluyor. Her gün 3 kadının öldürüldüğüne asla değinmeyen başbakanın dilinde bu aile dürüstlüğün, çalışkanlığın kaynağı ve çürüdüğü zaman toplumu da çürütecek bir tuğlaya dönüşüyor. Dizi karakterlerinin bile evli olmamasına dayanamayan bu zihniyetin kutsallaştırdığı bu aile içinde neleri de barındırıyor küçük bir örnekle bakalım.

Çok değil, daha birkaç gün önce Fethiye’ye bağlı Gökben köyünde dört ay önce nişanlanan 18 yaşındaki bir kadın, nişanlısı ile aralarına soğukluk girdiği için ayrılmak istediğinde olanlar oluyor, yapayalnız kalıyor ne yazık ki. Her iki tarafın da yakınlarını aynı cephede toplayan ataerkil sistemin “kutsal aile” değneği tek başına bırakılan kadına indikçe iniyor.Ayrılmaması yolunda iki tarafın da kadını ikna girişimleri cevapsız kalınca bu işte büyü var düşüncesine kapılıyor ve hacıdan hocadan medet umuyorlar. Sanki kadın ayrılmak isteyemezmiş olsa olsa bu işe arabozucuların kem gözleri sebep olurmuş gibisinden… O da kararından döndürmüyor kadını. İşte bundan sonrası daha bir ürkütücü, çünkü kadını yalnız bırakan kalabalık karşı cephe, evlilik olacak sözünün üstüne itiraz kabul etmiyor ve bu evliliğin öznelerinden biri olan kadının kararını hiçe sayıyor; mevzu “aile kurmak” olunca  gerisi teferruat oluyor.

Nişanın bozulmasını istemeyen aileler akıllara sığmaz bir çözüm yolu buluyorlar: damat adayının gelin adayına tecavüz etmesi! Tecavüze uğrayan bir kadın, bu kızları ya da oğullarının nişanlısı olsa bile, evlenmeyi istemeyip de ne yapacak! Kutsal aileye giden yolda, bu ikiyüzlü ataerkil ahlak bir tarafın kızına tecavüz edilmesini, diğer tarafın oğlunun ise tecavüzcü olmasını mubah kılıyor işte. Bir şekilde denk getirip kadını nişanlısının halasının evinde bir odaya kilitliyorlar. Evliliğin olması için en güvenilir ve kestirme çözüm olarak gördükleri tecavüzün gerçekleşmesi için kadının ayrılmak istediği nişanlısını gönderiyorlar odaya. Üç saat sürecek çatışma boyunca damat adayının anne ve babası odanın kapısında, gelin adayınınkiler ise evlerinde, güvendikleri çözüm yolunun sonucunu bekliyorlar.

Bu meydan harbinde tek başına mücadele veren muhteşem kadın üç saat karşı koyuyor ve bir ara erkeğin dışarı çıkmasını fırsat bilerek evin penceresinden atlıyor. Yoldan geçen bir minibüs yardımıyla Fethiye Jandarma Karakol Komutalığı’na ulaşmayı başarıyor, “kutsal ailesindeki” tecavüzcüleri ve destekçilerinden şikâyetçi oluyor. Sonrasında savcılık, gözaltı derken her iki aileden toplam dokuz kişinin ceza evine gönderiliyor.

Evdeki hesabın çarşıya uymadığı bu iğrenç planda hedef düşünce bir ailenin kurulmasıdır. Bir kadının savunmasız bırakılarak “mecbur” kalacağı düşüncesiyle yola çıkılan, büyük çatlaklar, enkazlar üstüne kurulacak bir yaşamın adı mıdır aile? Yoksa kadının hep tek başına, kilitli odanın travmasıyla çekmecelerine sinir hapları tıkıştırılmış mutfaklar ve yatak odalarında yıllar yılı çile doldurmanın adı mıdır? Bu öykünün kurgusunu yapanlar ailenin olmazsa olmazlığını savunurken bir kadının harcanacak hayatını görmezden gelmektedirler. Bu kurguda aile içindeki tecavüzü meşru kılan zihniyet, ikiyüzlülüğünü çekinmeden sergileyen bir namus anlayışı varken, “kutsal aile” söylemleri nereye denk düşüyor? Neresinde duruyor aileden bahsederken dillerden düşmeyen saygı sevgi, huzur, güven, dayanışma?

Yaşadığı onca zorluk içinde yalnız bırakılan bu kadın, direnişi, pratik zekâsı, boyun eğmeyişi, gösterdiği yürekliliği ile sözünü söylemiştir. Bundan sonrasında yaşadığı travmayla nasıl baş edebilir bilinmez ama, mücadelesi tek başına kazandığı bir başarı öyküsü, güçlü olduğunun göstergesidir. “İstemiyorum diyorsam gerçekten istemiyorumdur, karar benimdir, hayat benim hayatımdır, bireyim ben” diyebilmek, birey başkaldırısının eyleme dökülüşü, direnişin zaferle buluşmasıdır. Hükmetme yetkisini kendinde bulan zihniyete kadın direnişinin verdiği bir cezadır.

Tecavüzcülerin ve kadına şiddet uygulayan erkeklerin devletin affına her daim mazhar olduğu, tecavüze uğrayan kadından kürtaj yaptırmasındansa kendisini öldürmesinin beklendiği bu dönemde bir ailenin tecavüze dayalı kurulmaya çalışılması bizleri artık şaşırtamıyor bile. Zira Fethiye’de yaşanan bu olay “kutsal aile” vurgusunun dayandığı ikiyüzlü ataerkil ahlakın her gün sergilediği yeni yüzlerinden sadece bir tanesi. Bu öylesine ikiyüzlü bir ahlaktır ki, içinde Hüseyin Üzmezler aklanırken, N.Ç dosyası kapatılır, karısını öldüren erkeklerin elleri temizlenir, aile içi tecavüzler örtülür, tüm bunlara karşı çıkan kadınlara da hazır reçetedir “kutsal aile” anlatısı…

*Görsel: Serpil Odabaşı

 

 

Yorumlara kapalıdır.