Ağrı’nın Hamur ilçesinde iki çocuk annesi 24 yaşındaki Melek Karaaslan erkek şiddetine uğrayan kadınlardan biriydi. ’Namus meselesi’ yüzünden kabul edilmediği köyüne cenazesi ile döndü. Uçakla Ankara’dan Ağrı’ya getirilen Melek’in cenazesi yol üzerindeki akaryakıt istasyonunda yıkandı, çocukluğunun geçtiği Çağlayan Köyünde toprağa verildi. Cenazesini Vakad’lı kadınlar taşıdılar. Melek öldükten sonra herkes ona sahip çıktı. Bakan Fatma Şahin de ’Öldüremedikleri için ölüme terk etmişler’ denilen ve ruh sağlığını kaybeden Melek’in davasının takipçisi olacağını söyledi. Ağabeyi Reis Levent’in kız kardeşi Melek’i görmek istemesi üzerine önce düğüne gittiği söylenen Melek’in kapatıldığı tuvaletteki durumunu gören Reis Levent, bu durumu babasına anlattı. Bunun üzerine baba Kasım Levent, damatı Ferdi Karaaslan ve ailesinden kızına şiddet gösterdiği gerekçesiyle şikayetçi oldu. Polislerle gittiği evden 30 kiloya düşen ve yaraları kurtlanan kızını alan Kasım Levent, Ağrı Devlet Hastanesine götürdü. Melek bir süre sonra da hayatını kaybetti. Bakan Fatma Şahin Melek’in ailesinin yanısıra, çocuklarını da görmeye gitti. Melek’in çocuklarının babaanne yanında çok mutlu olduğunu söyledi. ‘Melek’in ölüme gittiği evde mi?’ diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.
Melek’in cenazesini kaldıran kadınlardan Esen Günay’ın cenaze sonrası yazdığı yazıyı paylaşıyoruz.
Melek’in yaşadıklarını, yaşarken ki kimsesizliğini, yalnızlığını ve
bedenini görünce ilk defa bu kadar kimsesiz ve yalnız olmaktan korktum
galiba…
Melek, bir petrolde cenaze aracı içinde yıkanırken, yaşarken onu sormayanların kavgası vardı dışarda.. Akrabaları olan insanlar Melek öldükten sonra babasına “kızına sen sahip çıkmadın” dediler. Peki Melek yaşarken neden yapmadılar bunu!!
Kavga devam etti bir süre, zaman zaman kavgaya dahil olmak durumunda kaldık. Babası ” ben kızımın ölmesini ister miyim “dedi. Biraz sakinleştirip diğerlerinin babanın üzerine daha fazla gitmesini önlemeye çalıştık.
Meleğin uyuyan bedenini yıkayacak olan kadın hoca tek yıkayamam deyince ve diğer kadınların biz yapamayız sözleri üzerine, Melek için yapmamız gerektiğini düşünerek ben ve Sema cenaze aracına bindik.
Evet vücudu aylarca bir tuvalette kapalı tutulmanın, ışıktan, yiyecekten uzak kalmanın ve bir sandalyede sürekli oturmanın etkisiyle küçücük kalmış ve yaralar bağlamıştı belki, üstüne otopsi yapılmıştı bedenine birde, ama Meleğin masum yüzü hala oradaydı.
Melek’in 24 yaşında olduğunu öğrenince boğazıma bir düğüm daha takıldı. Bende 24 yaşındayım. Sonra, Melek için ne yapabilirsem yapmaya çalıştım, Bundan sonra da davası için elimden ne gelirse yapacağım.
Melek’i yıkadıktan sonra ailesinin yaşadığı köye doğru yol almaya başladık. Melek’in kocasının Hamurun merkezinde, anne ve babasının ise Hamurun bir köyünde (Seyithan Köyü) yaşadığını öğrendik. Köy oldukça uzaktı Hamur Merkez’den.
Köyde cenaze namazı kılındıktan sonra mezarlığa gittik. Melek’in tabutunu taşıyıp üzerini toprakla örttük, ve fark ettim ki Melek yaşarken Melek’ten habersiz olan herkes (akrabaları)
üzerine toprağı el birliğiyle attılar.
Melek’in yeni askerden gelmiş olan erkek kardeşiyle konuştuk biraz. Ben yokken ablama neler yapmışlar diyordu hıçkırarak.
Melek’in mezarının bir tarafında köylü kadınlar ve ortalarında Melek’in annesiyle evli kız kardeşi ağıtlar yakıyordu. Yanlarına gittim, hepsi sen Melek’in bedenini görmüşsün, Melek nasıldı diye sordular, yutkunamadım…
En çok Melek’in ölünceye kadarki kimsesizliği dokundu yüreğime. Melek hastanedeyken kimse yanında kalmamış. Annesi hayvanlarımı bırakamam demiş, erkek kardeşi ben lokantada çalışıyorum işi bırakamam. İnsan yürekli bir kaç hastane çalışanın uğraşıyla abisi Melek’i Ankara’ya götürmeyi kabul etmiş. Yol parasını hastanede çalışan sosyal hizmet
uzmanı olan Fecri valilikten alarak abisi Reis’e vermiş. Ama Ankara’da çare olamadı Melek’e..
Melek’in davasını sonuçlanana, adalet yerini bulana kadar davayı takip edeceğimizi söyledim aileye. Ve her aşamada onların yanında olacağımızı…
Orada olan her şey çok ağırdı. İki gündür yazarak içimi, düşüncelerimi kağıda dökmeye çalışıyorum arkadaşlar..
Yazık ki yaşadıklarından habersiz olduğumuz bir çok Melek var daha…