Posts Tagged ‘cinsel taciz’

Yeniden Mor İğne!

feminist gazete-Mart 2008

Filiz karakuş

Taksim’deki cinsel saldırıdan sonra, bundan 19 yıl önce “Bedenimiz bizimdir cinsel tacize hayır” kampanyasında olduğu gibi yeniden mor iğnelerimizle sokaklara çıktık.

O zamanlar, cinsel taciz terimini çoğumuz ilk kez duymuş, cinsel taciz tanımını yapmak için ise başımızdan geçenleri, yanı başımızda yaşananları tek tek ortaya dökmüştük. Açığa çıkarmak, paylaşmak, haykırmak ve teşhir etmek gerektiğini ilk kez hep birlikte konuşuyorduk.  “Biz kadınlar”ın ötesinde  her birimiz özne idik. Kendimizi, kadınlık durumumuzu yeni keşfediyorduk. Öfkemizi büyütüyorduk.

“Giysim sarkıntılığa davetiye değildir!”, “Geceler ve sokaklar kadınların da hakkı!”,”Sarkıntılık gözle, elle, sözle tecavüzdür”, “Birimize yapılan sarkıntılık hepimize yapılmıştır”, ”Sarkıntılığı örtbas etme, teşhir et!”, “Utanma haykır, susma iğneyi batır!” sloganları deneyimlerimiz üzerinde yükselen kolektif aklın ürünü olarak ortaya çıktı.

Soyut erkeklerden değil, tek tek erkeklerden söz ediyorduk. Cahil, sapık, kültürsüz değil; kendilerini kadın bedeni üzerinde hak sahibi olarak gören, otobüste yanımızda oturan, işyerinde birlikte çalıştığımız, seviştiğimiz, alışveriş yaptığımız, birlikte politika yaptığımız erkeklerden.

Kampanyanın kısa vadeli hedefi; Kadınları cinsel tacizin utancını taşımamaya, sarkıntılık yapan erkekleri teşhir etmeye çağırmaktı.  Kadınları sokağa çıkmaya, erkeklerin egemenliğini sarsmaya ve bedenimize sahip çıkmaya çağırıyor, sokakta evde ve işyerinde erkeklerin tacizine vurgu yapıyorduk. Kampanyaya katılan, iğne alıp yakasına takan, gözünü  bize çeviren kadınlar evli, bekar; yaşlı genç; zengin, fakir; Türk, Kürt, Rum çeşitli yaşlardan, sınıflardan, her kesimden kadınlardı.

2008 yılında, en azından kaba saba anlamıyla cinsel taciz terimi herkes tarafından biliniyor. TCK 105.md cinsel tacizi suç olarak tanımlıyor ve bu suçu işleyen erkekler için ciddi bir ceza uygulanmasını emrediyor. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen cinsel taciz hala güçlenerek sürüyor. Şikayete bağlı yargılama konusu olan cinsel taciz suçu, kadınların şikayetten çekinmesi ve şikayet edilse bile yasanın uygulanmayışı dolayısıyla istisnalar dışında yaptırımsız sonuçlanıyor.

“Yeniden Mor iğne!” pozitif yasalara ve kadınların toplumsal ezilmişliğine ilişkin sözlerin görünürlüğüne rağmen, kadınlara karşı erkek şiddetinin, erkek tacizinin suç sayılmamasına ve toplumsal olarak meşru görülmesine karşı feminist direnişin parçası. Son yıllarda Türkiye’de her kesimce dillendirilen, yüzlerce projeye konu olan kadına yönelik şiddete/tacize karşı mücadele bu şiddetin kaynakları ve dayandığı patriarkal sisteme pek değmeden yürümekte.

Yine bu bağlamda patriarkal şiddetin/tacizin esas yuvası ailenin kutsallığına dokunulmayıp, şiddet uygulayıcı erkek öznesi silikleştirilmekte. Şiddetin nedenleri üzerine onlarca madde sayılıp patriarkal sorgulama geriye itilmekte. Şiddet ve tacizin bir eğitimsizlik sorunu olduğu fikri giderek benimsenmekte/benimsetilmekte.

“Yeniden Mor İğne!”eylemlerinde; Taksim’deki cinsel saldırının; başta Türkiye’deki en büyük aile içi şiddete karşı kampanyanın mimari ve yürütücüsü olan Hürriyet gazetesi olmak üzere birçok kesim tarafından bir avuç magandanın, sarhoş serserinin işi olarak gösterilmesine karşı çıkıyoruz. Bu olayın Türkiye’nin bir utancı gibi sunulmasına karşı da sesimizi yükseltiyoruz. Bu yaşananlar erkeklerin utancıdır. Her Cuma Taksim’de iğne satarken; gece sokağa çıkmanın, üstümüzdeki giysinin, yüksek sesle gülmemizin ve aslında kadın olmanın; erkek tacizi için yeter şart olduğunu Taksim’deki saldırının tesadüf olmadığını söylemeye çalışıyoruz.

Feminist mücadele ve direnişimizi erkeklere, erkek egemen düzene karşı; bu düzeni pekiştiren sınıfsal/ulusal/etnik güç ilişkilerini de hesaba katarak sokakta veriyoruz. Eğer özel alanla kamusal alanın bağlantısını da kurarak patriarkaya karşı bütünlüklü bir mücadeleyi güçlendirebilirsek; Türkiye’deki kadın mücadelesinin kazanımları olan Türk Ceza Kanunu maddeleri bugünlerde olduğu gibi çoğunlukla kağıt üzerinde kalmaz. Kadına yönelik suçların meşruiyeti giderek azalır. Çeşitli kesimlerce yürütülen kadın-erkek eşitliğine ilişkin projeler daha anlamlı hale gelebilir. .

Kadınların türlü çeşitli davranışlarının cinsel taciz, cinsel saldırı, azar, şiddet, sindirme ve   öldürülmeye maruz kalmak için tahrik sayıldığı günlerden geçiyoruz. Yargı, bu erkekleri tahrik etme halini adeta kutsuyor. Dini muhafazakar AKP hükümetinden de güç alan yargı sistemi, aile ve toplum içindeki erkek egemenliğini koruyor.

Kadınların kurtuluşu için erkeklerden, sermayeden ve devletten bağımsız feminist örgütlenmemizi güçlendirelim. Bedenlerimizin ve emeğimize, bedenimize, kimliğimize sahip çıkmanın erkeklerdeki karşılığının tahrik olmasına karşı feminist sözümüzü ve mücadelemizi büyütelim. Bu mücadelenin bir parçası olarak yasal kazanımlarımıza sahip çıkalım. Takipçisi olalım.

Yeniden mor iğneyle, yeniden sokaklarda!!!!

Mor İğneler Ellerimizde

Bahar Çelik (Mor İğne Eylem Grubu’ndan)

“Valla kızım üstüne alınma ama kadın istemezse tacize uğramaz. Ben tacize uğrayacağıma inanmıyorum”. Bu sözler mor iğne vermek istediğim 50 yaşlarında iki kadına ait. Kelimeler onların ağzından dökülürken ben ise çoktan 14 yaşıma dönmüştüm. Hatırlıyorum, eve kan ter içinde gitmiş, anneme ağlamıştım. Bir adam peşime takılmıştı. Okul formam üzerimde. Eve kadar takip etmişti. Kaş göz işaretleri yapmıştı. Ama ben adamın peşimden gelmesine laf edeceğime, neden benim peşime düştüğüne dair sorular sormuştum kendime. Kim bilir adam peşime takılsın diye ne yapmıştım.

Devamını Oku…

Kadının Beyanı Esastır, Tersini İspat Yükümlülüğü Erkeğe Aittir…

kadnn-beyan-esasKadınlara yönelik tacizin, cinsel saldırının, tecavüzün, şiddetin ve hatta kadın cinayetlerinin adeta sıradanlaştığı bir toplumda yaşıyoruz. Bunların sürekli gündemde olmasına rağmen, ne devletin önleyici önlemler almaya niyeti var ne de yargının erkekleri cezalandırmaya. Üstüne bir de ceza almadan salıverilen erkeklerin, patriyarkal bir dayanışma içinde diğer erkekler tarafından kadına haddini bildirmiş, şiddetinin haklılığı anlaşılmış, zafer kazanmış kahramanlar olarak el üstünde karşılanması var.

Devamını Oku…

Alev Özkazanç’la A.Ü. Cinsel Taciz ve Saldırıya Karşı Destek Birimi Üzerine Söyleşi

alev_ozkazancGül Çorbacıoğlu’nun Alev Özkazanç’la Ankara Üniversitesi Cinsel Taciz ve Saldırıya Karşı Destek Birimi üzerine söyleşisi:

G: Neden Ankara Üniversite’sinde böyle bir birime ihtiyaç duydunuz?
A: A.Ü. kadın çalışmaları ve KASAUM ekibi olarak uzun bir süredir, yani 2-3 yıldan itibaren cinsel taciz meselesi gündemimizdeydi. 2 yıl önce bunla ilgili büyük bir toplantı sonucunda cinsel tacize karşı bir politika belgesi hazırlamayı planlamıştık. Fakat araya giren tartışmalar ve bazı teknik problemler nedeniyle o dönemde böyle bir belge ortaya koyamamıştık. Daha sonra A.Ü.’de geçen yıl patlak veren bir cinsel taciz olayı yaşandı. Ve bu olay taciz mağduru kadın tarafından medyaya yansıtıldı ve başka kurumlara da yansıtıldı. Aynı zamanda A.Ü. iletişim ağına da ANCLUB(?)’a da düştü, o andan itibaren bütün A.Ü. kamuoyu durumdan haberdar oldu ve bir şekilde bu tartışmaya katıldı. O tartışma sırasında biz de ekip olarak tartışmaya olan bitene müdahale ettik, çünkü rektörlük bu süreci çok yanlış bir şekilde yönetiyordu, olayın üstünü kapatıcı şekilde. O tartışma sırasında ANCLUB’a bir mail göndererek ve aynı zamanda rektörlüğe doğrudan bir dilekçe yazarak şunu söyledik, “görülüyor ki üniversitemiz bu konuda bir farkındalığa sahip değil, ve gerekli mekanizmalardan da yoksun, biz bu tür bir mekanizma geliştirmek için katkı sunmaya hazırız” dedik. Bunun üzerine, rektörlüğün olumlu yanıt vermesi üzerine, birkaç ay süren görüşmeler sonucunda A.Ü. Cinsel Taciz ve Cinsel Saldırıya Karşı Politika Belgesi geçen yılın ağustos ayında senato tarafından kabul edildi. Ve Cinsel Taciz ve Saldırıya Karşı Destek Birimi, yani CTS diye adlandırdığımız birim, sonbaharda kurulmuş oldu. Dolaysıyla bizi doğrudan bu konuya sürükleyen o somut olay, A.Ü.’de patlak veren cinsel taciz olayıydı. Fakat bu dönem aynı zamanda KESK’te ortaya çıkan cinsel taciz skandalıyla da, bir süre önce onunla da ilişkiliydik. Ve bir süredir ulusal medyaya yansıyan KESK olayı dahil, başka üniversitelerden gelen birkaç olay daha var, son 1-2 yıldır cinsel tacizin ulusal gündeme bu şekilde girmiş olduğunu zaten gözlüyorduk. Sadece A.Ü.’nin değil, başka kurumların da, örneğin daha yakından izlediğimiz bir olay olarak KESK’in de bir kurumsal zafiyet içerisinde olduğunu görüyorduk ve bundan çok olumsuz etkilenmiştik; dolaysıyla kurumsal düzenlemelerin yapılması yönünde bir fikir birliği oluştu ve öncelikle A.Ü.’de bunu yapmak üzere harekete geçtik.

G: Bu birimin kuruluş sürecinde üniversite yönetimi ya da üniversite genelinde mesela hocalardan, herhangi bir engelle karşılaştınız mı? Herhangi bir tartışma yaşandı mı?
A: Hayır, tam tersine rektörlüğünde bir şekilde dahil olduğu bu cinsel taciz olayında biz araya girdiğimiz andan itibaren rektörlük çok doğrudan ve en üst düzeyde bu belgenin oluşturulması sürecinde çok olumlu işbirliği yaptı. Rektörlük kanalıyla senatoya sunulduğu için senatoda da herhangi bir olumsuz tepkiyle karşılaşılmadan kabul gördü. Bu belgenin hazırlanma süreci etrafta duyulduğu zaman da sınırlı bir kesimde, özellikle Cebeci Kampüsü’nde, buralardan da hep olumlu tepkiler aldık. Çıktıktan sonra da olumsuz bir tepki almadık.

G: CTS’nin işlevi nedir?
A: Başvuran kişiler açısından şöyle iki tür sorumluluğu var, meselenin arabuluculuk yoluyla halledilebilecek bir mesele olmadığına karar vermek, tabi ki mağdur kişiye danışarak ve onun isteği ve onayıyla, ya da kişileri doğrudan resmi disiplin süreçlerine yöneltmek. Eğer olay resmi bir disiplin soruşturma sürecine girerse bu sürede oluşturulacak olan soruşturma ekibine bilirkişilik desteği sunmak. CTS’nin böyle bir görevi var. Ama aynı zamanda CTS şu tür görevler de belirledi. Genel olarak cinsel taciz ve saldırı konusunda üniversite bünyesinde farkındalığı arttırıcı çalışmalar yapmak. Yani kampanyalar düzenlemek, olayın çeşitli boyutlarıyla ilgili daha özel çalışmalar yapıp bunları sunmak. Dileyen üniversite personeline bu konuda hizmetiçi eğitimler vermek, yayınlar yapmak gibi daha çok önleyici ve caydırıcı faaliyetlerde bulunma görevi de var. Onun dışında psikolojik yardım talep edenler olursa bu durumlarda da üniversite psikolojik kriz merkeziyle bağlantılı olarak, tıp fakültesiyle bağlantılı olarak ya da psikoloji bölümüyle bağlantılı olarak kişileri buralara yönlendirebiliyor.

G: Birim kimlerden oluşuyor?
A: CTS’nin bir kurul üyeleri var, CTS birim kurulu üyeleri. Bir de birim koordinatörü var. Bu birim kurulunu oluştururken farklı fakültelerden temsilciler olmasını öngördük. Ama aynı zamanda ilk kez CTS hayata geçtiği için önümüzdeki ilk dönem boyunca, yani iki yıl boyunca, çalışmaları yönlendirmak amacıyla KASAUM ekibinden insanların daha fazla orada bulunmasını öngördük. İlgili maddede bu şöyle düzenlendi: üyelerden en az dördü Hukuk Fakültesi, Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (KASAUM), Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim dalı, Siyasal Bilgiler Fakültesi Toplumsal Cinsiyet Anabilim dalı (yeni açılan bir anabilimdalı SBF içinde), Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü ve Psikoloji Bölümü üyeleri arasından seçilir. Yani en az dördünün bu çevrelerden seçilmesini garanti altına almak istedik. Bunun dışında bu ilk oluşum sürecinde bütün bu üyeler doğrudan bizim tarafımızdan yani KASAUM ekibi tarafından davet yoluyla belirlendi. İlgili arkadaşlara, diğer fakültelerde daha önce tanımadığımız kişilere ulaşıp onları CTS’ye davet ettik. Ve bizim hazırladığımız bu öneri rektörlüğe gitti ve biz koordinatör olarak bir arkadaşımızın ismini bildirdik. Dolaysıyla aynen bizim istediğimiz gibi oluştu. Rektörün ataması teknik olarak gerekli bir durumdu, fakat bütün karar mekanizması bizim üzerimizden işledi. Yani birim koordinatörü KASAUM müdürünün önerisiyle A.Ü. rektörlüğü tarafından atandı.

G: Ama bu rektörlüğün ataması, dediğiniz gibi teknik bir mesele.
A: Tabi işin teknik bir tarafı. KASAUM müdürünün önerisi daha belirleyici oluyor. Dolaysıyla biz önerdik, onlar atadılar. Hem birim kurulunu hem de koordinatörü. CTS bir birim olarak KASAUM’a, yani bir merkeze bağlı olarak oluştu.

G: Bir kişinin bu birime başvuru prosedürü nasıl yürüyor? Öğrenci, öğretim üyesi, ya da çalışan?
A: Web sayfamızdan ve A.Ü. web sayfasından, tanıtım kampanyası sırasında bastırdığımız broşürlerden herkes bu birimin telefonunu ve emailini öğrendi. Telefon ve email yoluyla randevu almalarını ve kişisel olarak başvurmalarını istiyoruz.

G: Sonraki süreç nasıl işliyor?
A: CTS’nin işleyişi: bir başvuru geldiği zaman, CTS Birim Kurulu toplanıyor, bu birim kurulu başvuruyu görüşüyor. Öncelikle karar vermesi gereken şey söz konusu iddianın bizim politika belgesi kapsamına giren bir iddia olup olmadığı üzerine bir karar vermek. Eğer cinsel taciz ve saldırı adı altında değerlendirebileceğimiz bir olaysa arabuluculuk mu yoksa doğrudan resmi disiplin soruşturması mı açılacağına yönelik bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Fakat bu bizim alacağımız bir karar değil. Bu hem olayın niteliğine bağlı olarak hem de asıl olarak mağdur kişinin talebine isteğine bağlı olarak ona danışarak birlikte alabileceğimiz bir karar. Eğer arabuluculuk yapılacaksa mevcut politika belgesine göre CTS böyle bir arabuluculuğu kendisi yapmayı üstleniyor, CTS bir ya da birkaç kişi. Öbür türlü olursa, eğer resmi bir disiplin soruşturması yoluna gidilirse o süreçte de soruşturmacılardan en az birinin CTS tarafından önerilen bir isim olması gerektiğini söyledik. O süreçte de soruşturmayı izlemek, soruşturmanın selameti ve doğru işletilmesi açısından bilirkişilik desteği sunmak gibi görevleri var. Ancak arabuluculukla ilgili politika metnimize giren maddeyi değiştirmemiz söz konusu olabilir. Çünkü arabuluculukla ilgili başından itibaren tartışmalar var. Bu terim hem insanları rahatsız eden bir terim olarak görülüyor, hem de işaret ettiği hukuksal ya da yarı hukuksal süreç Türkiye’de daha önceden yapılan ve bilinen bir uygulama olmadığı için hem feminist çevrelerde hem de hukukçu çevrelerde tartışılan ve yadırganan bir şey. Konunun pek çok boyutu var, fakat hukukçulardan şöyle bir itiraz gelebiliyor, deniliyor ki Türkiye ceza hukuğuna yeni girmekte olan uzlaştırma diye bir teknik var. Bu bütün suçları kapsayan bir teknik değil, belirli suçlara özel olarak uzlaştırma prosedürü önerilmiş. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar bu uzlaştırma faaliyetinin bilerek dışında bırakılmış. Dolaysıyla bazı hukukçular diyorlar ki böyle bir üniversite metni cinsel taciz ve saldırıya ilişkin olarak arabuluculuk adı altında bir şey yapamaz. Çünkü bu tür bir uzlaştırma faaliyeti ancak dışarıda kanun tarafından düzenlenmiş biçimiyle kanun tarafından öngörülmüş kişiler, yani belirli bir eğitim almış kişiler tarafından yapılabilir. Herhangi birileri üniversite çatısı altında özellikle cinsel suçlara ilişkin uzlaştırma yapamazlar deniliyor. Baştan beri bir takım feministlerin sıkıntısı var arabuluculuk kavramının kendisiyle ilgili ve içeriğiyle ilgili. Fakat gelen itirazların pek çoğu bence bizim metne koyduğumuz önerinin içeriğinin ve nasıl işleyeceğinin bilinmemesinden ve önyargılardan kaynaklanan yanlış, hatalı eleştiriler olarak görüyorum. Fakat her durumda, özellikle ceza hukukunda bu yeni gelişmeye bağlı olarak bu metnin bir problem çıkarmaması için arabuluculuk kavramını çıkararak başka tür bir içerikle yorumlayarak metni yeniden yazmak niyetindeyiz. Neden biz bu arabuluculuğu bu metne koyduk? Onu daha detaylı açıklayayım. Bu kavram reconciliation kavramı olarak bizim faydalandığımız Anglo-Amerikan üniversite metinlerinin neredeyse hepsinde bulunan bir kavramdı. Biz bu politika metnini yazarken tabi ki dünyada varolan özellikle Anglo-Amerikan metinlerinden faydalandık. Türkiye’de bizden daha önce Sabancı benzer bir metin yazmıştı. Sabancı’nın metni de zaten büyük ölçüde bu Amerikan metinlerinden ilham alınarak yazılmış bir metindi. Biz bu Amerikan metinlerindeki bazı noktalar konusunda daha eleştirel bir tutum takındık, onların tam bir çevirisini yapmak istemedik. Bazı özgün noktaları öne çıkarmak istedik. Özellikle şöyle bir noktayı öne çıkarmak istedik: bir çok Amerikan metninde rızaya dayalı cinsel ilişkilerin yasaklanması söz konusu. Bazı üniversiteler bunu doğrudan yasaklıyorlar. Yani aralarından hiyerarşik ilişki bulunan insanlar arasında, hocalarla öğrenciler arasında, danışmanlarla öğrenciler arasındaki ilişkileri rızaya dayalı bile olsa doğrudan yasaklayan metinler var. Başka bazı metinler doğrudan yasaklamasalar bile çok ciddi uyarılar içeriyorlar, yani akademisyenleri bu konuda bu tür ilişkilere girmeme konusunda uyarıyorlar, tam bir yasak olmasa bile. Eğer politika belgesinde yazıyorsa bu doğrudan disiplin suçu oluyor. Yaptırımı var. Biz bu meseleyi tartışmalı gördük ve başka bazı tartışmalı nedenlerle şöyle bir şey ekledik metne. Dedik ki, bu belgenin amacı cinsler arasındaki ilişkileri sıkı bir disipline sokmak, rızaya dayalı ilişkileri önlemek, belirli bir cinsel ahlakı dayatmak, ifade özgürlüğünü ve özgür tartışma ortamını engellemek, cinsel içerikli her tür kişisel gerilim ve rahatsızlıkları resmi süreçlere dahil etmek ve sert yaptırımlarla karşılamak değildir, diye bu belgenin neyi amaçlamadığını özel olarak söyleme ihtiyacı hissettik. Çünkü bu tür belgeler başka bazı ortamlarda, diyelim başka bir üniversitede bu haliyle uygulanmaya başlarsa, böyle bir koşul ya da kayıt ya da duyarlılık ya da hassasiyet gösterilmeksizin, çok muhafazakar sonuçlara yol açabilir, cinsiyetler arasındaki ayrımı keskinleştirmeye yol açabilir, gibi düşüncelerle böyle bir şey ekledik. Bu bir parantezdi, şunu söylemek istedim: Amerikan belgelerini tam olarak buraya çevirmiş olmasak bile yine de biz bu politika metninin genel kurgusu açısından bizden önce dünyada yapılmış olan şeyleri model aldık. Bu modeller içerisinde özellikle Amerikan hukukunda yer etmiş bir şey olarak arabuluculuk çok öne çıkan birşeydi. Çeşitli Amerikan üniversitelerinde de bu tür birimler, merkezler ya da kurullar oluşturulmuş, onların temel görevlerinden birisi olarak da arabuluculuk öne çıkarılıyordu. Oralarda kendi hukukları buna elverdiği için, Türkiye’de dediğim gibi çok yeni giriyor ulaştırma meselesi ceza hukukuna, ama Anglo-Amerikan hukukunda yıllardır yerleşmiş bir uygulama olduğu için oralarda sorun çıkaran bir uygulama değil. Biz reconciliation olarak gördüğümüz bu uygulamayı arabuluculuk diye çevirip metnimize koyduk. Koyarken tabi ki bunun nasıl bir şey olabileceği üzerine çok düşündük, ama arabuluculuk yani reconciliation o metinlerde de tanımlanıyordu. Nasıl yürütüleceği ne anlama geldiği tanımlanıyordu. Dolaysıyla biz de arabuluculuğu politika belgesinde tanımladık. Ama görülüyor ki bu tanımdan murat ettiğimiz şey bir çok kişi tarafından feminist çevreler tarafından bizim istediğimiz şekilde anlaşılmamış. O yüzden murat ettiğimiz şeyi açıklayabilirim fakat gerçekte bunun nasıl işlediğini açıklayamam. Çünkü henüz resmi bir arabuluculuk faaliyeti yapmadık. Fakat enformel tarzda aramızdan bazılarının dahil olduğu, CTS üyelerinden bazılarını dahil olduğu, benim de kişisel olarak dahil olduğum, enformel pratikler oldu. Fakat resmi olarak biz bir arabuluculuk faaliyeti yapmadık. Biraz önce söylediğim gibi bu maddenin hem ismi hem içeriği farklı bir şekilde yorumlanıp tekrar değiştirilecek muhtemelen. Fakat biz şunu demek istemiştik. Şöyle durumlar olabileceğini öngördük. Bir olayın cinsel taciz olup olmadığı konusunda belirsizlikler olabileceğini ya da sonuçları ağır olabilecek bir disiplin soruşturmasının yürütülmesinin mağdur kişi tarafından tercih edilmediği durumlar olabileceğini. Bunun şeyini açmıyor, fakat çok değişik durumlar olabileceğini öngörebiliyorum, tahmin edebiliyorum, yakın ilişki nedeniyle, arkadaşlık nedeniyle, ya da başka bir nedenle. Mağdur kişinin durumu doğrudan resmi süreçlere aksettirmek istemediği pek çok durum olabileceğini öngördük. Ya da gerçekten mağdur kişinin arabuluculuk gibi daha alt düzeyden bir müdahaleyle çözülebilecek türden daha hafif bir sorun yaşayabileceği durumlar da olabilir. Bu gibi durumlarda mağdur kişinin onayıyla ve isteğiyle, onu arabuluculuğa zorlayıcı herhangi bir karar CTS’den çıkmayacak tabi ki. Fakat ona arabuluculuk süreci tanıtıldıktan sonra eğer durum uygunsa ve kendisi talep ederse, ve tabi ki karşı tarafın da kabul etmesi gerekiyor, o zaman her ikisi de kabul ederlerse bir arabuluculuk mekanizması işletmeyi öngördük. Bu arabuluculuğun amacı iki taraf arasında yaşanan olay konusunda bir anlayış birliğine varmak, ve gelecekte nasıl bir ilişki biçimi içinde olacaklarına dair bir anlaşma yapmalarını sağlamaktır. Bu şöyle anlaşılıyor herhalde, karıştır barıştır, biz sizi barıştırdık, sorun da ortadan kalktı gibi bir şey. Dolaysıyla şunu açıklamak lazım, iki taraf arasında yaşanan olay konusunda bir anlayış birliğine varmak. Bu lafın içeriğinin iyi anlaşılması gerekir. Bunu biz şöyle yorumladık: bir kadın bir olayı taciz olarak, istenmeyen bir durum olarak ve tekrarının istenmediği bir durum olarak görebilir. Fakat karşı taraf bunu bir cinsel taciz olarak görmeyebilir, inkar ettiği için değil, fakat cinsel tacizin doğası gereği her durumda olmasa da pek çok durumda kendiliğinden ve normal gelen bir şey yapmış gibi olduğu için, şaka olur, başka bir şey olr, kadının öyle düşündüğü sanıyordum der, vesaire vesaire. Burada bir anlayış birliğine varmak derken erkeğin gözünden bir anlayış birliğine varmak kastedilmiyor. Mağdur olan kişinin şunu beyan etmesi CTS için yeterli oluyor: ben bundan rahatsız oldum, ben bunu bir taciz olarak görüyorum, ve tekrarlanmaması için böyle bir sürece başvurdum. Böyle bir durumda CTS otoritesini kadının arkasında, onun lehine koyuyor, ona destek veriyor. Ve erkeğe yönelik şu mesaj veriliyor: siz bunu böyle görseniz de görmeseniz de niyet etmiş olsanız da olmasanız da farkında olup olmamanızdan bağımsız olarak karşı taraf bunu bir cinsel taciz olayı olarak görüyor, dolaysıyla bu yaptığınızın böyle bir sonucu olduğunu görün, kabul edin, özür dileyin ve bir anlaşmaya varın. Anlaşma şu demek: bundan sonra o ve benzeri davranışların tekrarlanmayacağına dair bir söz vermek anlamına geliyor. Yani burada kadının beyanını esas alan bir şey var, onu soruşturan bir şey yok. Orada bir yargılama mekanizması da yok. Sadece erkeğe yönelik olarak şöyle bir yaptırım var: eğer bu davranış konusunda kadının beyanını, hislerini tanıyor, özür diliyor, bir kez daha aynı türde davranmayacağınıza dair bir söz veriyorsanız, olay bu aşamada şimdilik bizim için ve kadın için bitmiştir. Ama dolaysıyla sözlü bir anlaşma yapılıyor. Ama eğer bu taahhüte uygun davranılmazsa o zaman tekrar resmi disiplin soruşturması açılması da mümkün oluyor. Böyle bir şey olarak düşündük. Burada bazı feministler böyle süreçlerde kadınları, tacize uğrayanla tacizde bulunanı yüzleştirme, karşı karşıya getirmenin problemli olacağını söylüyorlar. Ben buna katılmıyorum. Arabuluculuğunu çeşitli nedenlerle tercih eden kadınların arabuluculuğu tercih etmelerini gerektiren aynı nedenle, o kişiyle yüzleşmeye de hazır olduklarını tahmin ediyorum. Bunun o kadar aşırı bir şekilde kaçınılması gereken bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Yani suçlayan ile suçlananın hiçbir durumda karşı karşıya gelmemesi, hiçbir durumda konuşamamaları, hiçbir durumda yüzleşmenin olmaması gerektiğini de kabul etmiyorum. Anlamlı bir tavır olarak görmüyorum. Pek çok durumda pek çok nedenle, insani nedenlerle yüzleşme, kabul edilebilir ve iyi sonuç da verebilir diye düşünüyorum. Cinsel taciz vakalrı gereksiz yere en ağır biçimleriyle düşünülüyor. Tecavüz gibi çok ağır biçimlerle düşünülüyor. Her seferinde o kişiyi görmek, aynı şeyleri anlatmak, vesaire gibi çok travmatik sonuçları olabileceği düşünülüyor. Bu tür olaylar tabi ki var, herhangi bir taciz olayı da bir kadında böyle bir şey yaratmış olabilir. Çok hafif düzeyden olsa bile bir kadın tacizcisiyle hiçbir şekilde yüz yüze gelmek istemiyor olabilir, ama bu zaten çok başta arabuluculuğu istemeyeceği anlamına gelecektir, hiçbir şekilde kadın zaten ona zaten zorlanamaz. Ama pek çok durumda ben kadınların böyle bir kamu otoritesi bağlamında, ve eğer kamu otoritesi desteğini mağdur kişi lehine koymuşsa, böyle bir yüzleşmeyi kaldırabileceğini, tercih edebileceğini ve kendini ve durumunu açıkça koyabileceğini düşünüyorum. İlla ki o kadar travmatik sonuçları olması gerektiğini düşünmüyorum.

G: Şu durumda üniversitede, yani aslında bir işyerindeyiz. Birlikte iş yapması gereken, yüzyüze bakan insanlardan bahsediyoruz.
A: Tabi onunla da ilgili olabilir, arkadaşlık ilişkisiyle de ilgili olabilir, dediğin gibi sürekli bir arada yaşama gereğiyle ilgili olabilir, kadının rahatsız olmakla birlikte karşı tarafın cezalandırılmasıyla ve damgalanmasıyla sonuçlanacak bir süreci tercih etmemesi olabilir. Bunların hepsi politik, insani ve sosyal nedenlerle kadının yapabileceği meşru tercihlerdir diye düşünüyorum. Her kadının illa ki her taciz olayında karşı tarafın cezalandırılmasıyla sonuçlanacak bir sürece girmesi zorunlu değildir diye düşünüyorum.

G: Aslında anlattıklarınız içinde birkaç soruma cevap vermiş oldunuz. Mesela şunu soracaktım, dünyada hangi örnekleri model aldınız, sizce Türkiye’de ne gibi farklı uygulamalar olmalı? Siz belli bir takım öznellikleri değerlendirdiniz mi diye soracaktım, biraz ondan bahsettiniz. Başka bununla ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?
A: Biraz şundan daha fazla bahsetmek isterim. Bu tür metinlerin özellikle cinsler arasındaki ayrımın çok keskin yaşandığı, kadınların kadınlarla erkeklerin erkeklerle sosyalleşmeye alışkın oldukları ve karma sosyalliklerde her zaman yüksek gerilimin, çatışmanın, tacizin söz konusu olduğu ve genel olarak İslami bir muhafazakarlığın hakim olduğu ve yükselmekte olduğu Türkiye gibi bir coğrafyada bu tür bir politika belgesinin, cinsel tacizle ilgili bir politika belgelerinin, feminist olmayan biçimlerde kullanımına çok açık olduğunu, suistimale çok açık olduğunu öngörmemiz gerekir. Ankara Üniversitesi için en azından şimdilik böyle bir risk görmüyoruz. Fakat benzer bir metin başka üniversitelerde başka bağlamlarda kabul edilirse, feminizm açısından son derece olumsuz yönlere çekileceğini öngörerek bu tür şeyleri yazmak, böyle bir koşul koymak istedik. Biraz önce okuduğum türden bir paragrafı mutlaka eklemek istedik. Özellikle belirli bir cinsel ahlakı dayatma meselesinde, rızaya dayalı ilişkileri önlemek meselesinde, ve ifade özgürlüğünü ve özgür tartışma ortamını engellemek. Bu Amerikan metinlerinde de olan bir şey. Amerikan metinleri de böyle bir risk gördüğü için ona karşı bir önlem almak istemişler. Çünkü her zaman cinsel tacizle ilgili tartışmanın bu yönlere çekilme olasılığı da var.

G: Size bugüne kadar aşağı yukarı kaç tane vaka yansıtıldı?
A: 6-7 vaka. 24:12

G: Bunlar genelde kimi kapsıyor? Bir hoca ve öğrenci arasındaki durumu mu yoksa öğrenci ve öğrenci arasında geçen bir olayı mı? Bir hiyerarşi ve güç asimetrisi olan ilişkiler miydi onu merak ettim.
A: Evet bir kısmı öyleydi, diyelim ki yarısı bir danışmanla öğrencisi arasında gerçekleşen bir olaydı. Bir tanesi üniversitede sözleşmeli olarak çalışan taşeron bir işçiyle onun amiri arasındaydı. Diğerleri öğrenciyle öğrenci arasındaki ilişkilerdi.

G: Öğrenciyle danışmanı arasında yaşananlardan size yansıtılanlardan şunu hissettiniz mi: Bu tür bir güç asimetrisi ve hiyerarşi içeren, mesela hoca öğrenci ilişkisinde böyle bir şey yaşandığında sizce öğrenciler bunu bildirmek çekiniyor mu?
A: Mutlaka. Üniversite ortamları nihayetinde çok kurumsal ilişkilerin, hiyerarşik kurumsal ilişkilerin hakim olduğu bir ortam olarak cinsel taciz iddialarının ortaya çıkmasını zorlaştıran bir örgütsel yapı oluşturuyor. Kendine özgür bir kurumsal yapısı var üniversitenin ve bu doğrudan tabi ki olayların dışa yansıtılmasını engelleyen bir şey. Biz de elimizdeki bir çok örnekte bunu çok net olarak gördük. Bir kadın buna cesaret etse bile sonraki gelişmeler onun üniversite içindeki hayatını öğrenim hayatını, eğer üniversite içerisinde bir pozisyonu varsa, asistansa, yardımcı doçentse, ya da herhangi başka bir şey, akademide yükselme ile ilgili kaygılarını, korkularını çok hızlı şekilde harekete geçiren süreçler olabiliyor. Çünkü üniversite sonuçta hep bir jüri sistemi, sınav sistemi. Doğrudan o kişiyle karşı karşıya gelmeseniz bile, o kişinin yakın çevresiyle, diğer hocalarla, bu konuda bir taraf olmuş kişilerle sürekli birlikte olmanız gereken ve birilerin diğerlerinin akademik yükselmesine karar vereceği ortamlarda bulunmak anlamına geliyor. Tanıklar konusunda da bu açıdan çok büyük bir problem var. Bir cinsel taciz olayında mağdurun lehine tanıklık yapmak isteyip de akademik yükselmeler nedeniyle çekince duyan çok sayıda insan olduğunu düşünüyorum. Bunu bu şekilde gözlemledik.

G: Ben de bunun böyle olduğunu tahmin etmiştim. Ama ilginç olan şimdiye kadar arabuluculuğu tercih eden olmadı demeniz. Onun daha çok tercih edileceğini düşünürdüm öğrenciler bu çekincelerle geleceği için.
A: Arabuluculuk mekanizması çok yeni tanıtıldığı için, ve insanlar bilmediği için, çekindikleri için ve önyargıları olduğu için, ve de bize yansıyan olaylar aslında doğrudan disiplin soruşturması açmak niyetiyle geldikleri için hiçbir zaman söz konusu olmadı. Şimdiye kadar kimseyi arabuluculuğa yönlendirmedik, kimse de öyle bir şey talep etmedi. Fakat bir şekilde biz bu mekanizmayı işletiyor olsaydık, işleyen ve iyi sonuçlar üreten bir mekanizma olsaydı, zaman içerisinde arabuluculuk tanınıyor hale gelseydi, o zaman daha fazla başvuru olabileceğini düşünüyorum. Fakat bu mağdurların da şimdiye kadar bildiği bir yöntem olmadığı için kimsenin talep ettiği bir şey olmadı.

G: Politika belgesinden ve birimle ilgili belgeden anladığım kadarıyla, üniversitedeki herkesi kapsıyor.
A: Kampüs içerisinde yaşayan ve çalışan herkesi kapsıyor. Sözleşmeli personeli, özel güvenlik birimini, hatta hastaneyi de. Çünkü aslında bu A.Ü.’de problemli alanlardan bir tanesi ve bizim bu belgeyi yazarken üzerinde fazla düşünmediğimiz bir mesele. A.Ü. çok büyük bir üniversite olarak içinde hem hastaneler hem de ilköğretimden liseye kadar bir okul barındıran bir üniversite. Bizim bu politika metnimizin öyle özel bağlamlarda, hastane ve okul gibi, nasıl işleyeceğine dair henüz bir belirsizlik var. O konuda daha fazla çalışma yapmak ve akıl fikir üretmek gerekiyor. Ama herkesi kapsıyor.

G: Ama bir öğrencinin başına dışarıda bir şey gelirse onu kapsamıyor sanırım.
A: Bir öğrenci tamamen üniversite dışında başka biriyle bir şey yaşarsa, hayır, bizim üniversite dışındaki kişi üzerinde tabi ki herhangi bir yaptırımımız olamaz. Fakat iki tane üniversite mensubu arasında dışarıda yaşanmış bir olay olursa, onu kapsıyor.

G: Şimdiye kadar vakalar bu birimin içinde mi kaldıran, yoksa dışarıda hukuki süreçlerin işletildiği bir durum oldu mu?
A: Adli sürece yansıyanlar, dava açılanlar oldu, evet. Aynı zamanda ceza davası açılanlar oldu.

G: Şimdiye kadar başvuranların kaçı kadın kaçı erkekti? Çünkü belgede her cinsiyetten insanın uygulayabileceği, aynı cinsiyetten insanlar arasında da yaşanabilecek diye belirtiliyor…
A: Belgede biz bunu belirttik, çünkü hiçbir hukuki belge çok doğrudan mağdurun ve failin kim olduğunu önceden net bir şekilde söyleyemez, söylememesi gerekir. Fakat tabi ki biz metinden de anlaşılabileceği gibi bunu kadınlara karşı uygulanan cinsiyet ayrımcılığının bir parçası olarak görüyoruz, ve sıklıkla, çok büyük bir çoğunlukla kadınların başına geldiğini görüyoruz. Dolaysıyla bize şimdiye kadar yapılan başvuruların hepsi de beklendiği üzere kadınlardan gelmişti. Erkekler arasında da böyle bir şey olabilir, çünkü cinsel tacizin tanımı aslına geniş bir tanım. Bir kimsenin cinsel yaşamıyla ilgili, ilişkileriyle ilgili dedikodu üretmek, iftira atmak gibi şeyler de cinsel tacize girdiği için, hem dar anlamda cinsel taciz açısından, yani istenmeyen cinsel ilişkilere zorlama, hem de daha geniş anlamıyla erkekler de mağdur olarak gelebilirler. Özellikle LGBTT bireylere yönelik olarak bu tür şeyler olabilir. Bizim henüz şikayet aşamasına varmayan, fakat izlediğimiz ve şikayette bulunması için desteklediğimiz transseksüel bir öğrenci var, çok sayıda tacize uğrayan. Bir erkek.

G: Mobbing gibi?
A: Hayır mobbing değil. Doğrudan cinsel kimliği ve cinsel davranışlarıyla ilgili olarak, sadece bu nedenlerle, yönetim ya da daha çok aslında kendi sosyal çevresi tarafından tacize uğrayanlar da olabilir.

G: Aslında şuna da biraz cevap verdiniz fakat belki üzerine daha çok birşeyler söylemek istersiniz: Belgene cinsel tacizin basit, sürekli, ağır diye üçe ayrıldığı tanımları var. Niye böyle bir ayrıma gittiniz? Farklı yaptırımlara yol vermesi amacıyla, cezaların ayırt edilebilmesi için mi böyle bir ayrım yaptınız?
A: Bu ayrımları cinsel tacizi tanımlamak için yaptık. Öncelikle bir tanıma ihtiyaç vardı. Amerikan belgelerinde de, bütün belgelerde de olduğu gibi, cinsel tacizle ilgili politika belgelerinde öncelikle bir tanıma ihtiyaç var. İnsanlara seslenirken nedir bu mesele diye. Cinsel tacizle ilgili temel bir ifade var, öncelikle onu söyledik tabi ki, cinsel taciz kişiyle vücut teması bulunmadan, bu cinsel saldırı kapsamına giriyor çünkü, istemeden ellemek, okşamak, saldırmak, doğrudan bedene yönelik müdahale olursa cinsel saldırı anlamına geliyor… cinsel taciz olması için doğrudan bir vücut teması bulunmadan yapılan ve rızaya dayalı olmayan cinsel cinsel içerikli söz, tavır veya diğer davranış biçimleri. Bunu söyledikten sonra bunun yeterli olduğunu düşünüp geçebilirdik. Oysa bunun altında çok hafif gibi görülebilen, mesela gözle rahatsız etme, ya da laf atmadan tutun da, çok daha ağır biçimlerine kadar çok geniş bir yelpaze olduğunu bildiğimiz için cinsel taciz adı altında toplanabilecek, onları ayrıştırmak gereğini duyduk. Öncelikle cinsel taciz hakkında bir farkındalık yaratmak için. Fakat daha da önemli bir nedeni var. Bu üç taciz türünü tanımladıktan sonra belge şöyle bir şey de diyor: CTS birimi her tür cinsel taciz iddiasını dikkate ve almayı taahhüt eder ama öncelikle ağır taciz durumlarında çok daha etkin ve çok daha hızlı bir müdahalede bulunmak ister. Şimdi bu ağır taciz meselesi adı altında yazılan şeyler aslında ikiye ayrılıyor. Bir tanesinde, ki bu da Amerikan belgelerinden gelen bir tanımlama ve Amerikan hukukuna girmiş olan şey, özellikle Catherine McKinnon’un müdahalesiyle birlikte 70li yıllardan itibaren ve 80 sonrasında Amerikan hukukuna bu şekilde giren bir şey, buna tacizin tipik biçimi deniliyor. Quid pro qua taciz. McKinnon’dan itibaren şöyle iki şekilde tipik olarak tanınmış taciz. Bir tanesi, tehdit, şantaj gibi fiillerle ortaya çıkan ve kişinin davranışlarını kontrol etmeye yönelik hareketler. Bunlar eşit statüde olanlar arasında da gerçekleşebilir, ama daha tipik olarak kişinin mesleki ya da akademik otorite konumunu suistimal etmesiyle ilgili durumlardır. Yani istenmeyen bir cinsel davranışın bir misilleme ya da ödüllendirme şeyiyle birleştiği durumlar. Bunlar ağır taciz durumları olarak görülüyor. Üniversitelerde karşılaştığımız daha ağır problemin, daha çok öne çıkarmamız gereken ve farkındalık yaratmamız gereken daha temel problemin bu olduğunu düşünüyoruz. Bir de yine Amerikan hukukundan, cinsel taciz düzenlemelerinden gelen ikinci bir tipik ağız taciz biçimi var. O da şu: özellikle cinsel taciz Amerika’da iş hukuku açısından düzenlenmiş bir mesele. Orada kişinin iş yaşamının, çalışma yaşamının gereksiz ve ağır biçimlerde yani tolare edilemeyecek biçimlerde zorlaştırılması gibi bir şey. Bu çok anlaşılmıyor ve günümüzde belki o kadar geçerli değil ama Amerikan tarihinden gelen kökenleri var. Örneğin bir ofisi paylaşan bir kadınla bir erkek durumunda doğrudan kadına yönelik bir cinsel taciz ya da istenmeyen bir cinsel yaklaşım olmasa bile, diyelim ki ofis ortamının kadını çok rahatsız edecek bir biçimde pornografik materyalle doldurulması, yanında ve sürekli bununla ilgili şakalar yapılması, vesaire gibi. Çalışma ortamını bu açıdan kadın açısından aşırı derecede zorlaştıracak şekilde cinsel materyalin ya da cinsiyetçi söz tavır ve davranışların ortama egemen olması gibi durumlar. Bunlar ağır taciz durumları olarak öne çıkarılmış ama dediğim gibi bunlardan özellikle bir tehdit ya da şantajla birleşen, özellikle hoca öğrenci ilişkilerinde bir ödüllendirme ya da misillemeyle ya da ast üst ilişkilerinde bu tür görevi suistimal durumlarıyla da birleşen durumları özel olarak öne çıkarmak istedik.

G: Bunun cinsel tacizin nasıl tanımlandığı merak ettiğim için soruyorum. Yani bir kadın kendini ne kadar rahatsız hissettiğinde bu cinsel tacizdir? Nasıl derecelendirilir, onu merak etmiştim.
A: Ama bunlar kadınların hislerine bağlı tanımlamalar değil. Daha önce de söylediğim gibi, bir kadın bir nedenle basit taciz olarak adlandırdığımız fiillerden çok ağır şekilde ruhsal zarar görebilir. Dengesini yitirebilir. Ya da bir kadın bir nedenle bizim ağır taciz olarak gördüğümüz olaylardan diğer kadına göre daha az etkilenebilir. Dolaysıyla bu hislere göre, etkilenme derecesine göre yapılmış bir ayrım değil.

G: Aslında bu ayrımın yazılı bir şekilde orada olması iyi bir şey çünkü karşı tarafın yaptığı şeyin taciz olarak algılamaması, şakaydı ya da dalga geçiyordum geçiştirmesini önlemek için en azından bunun yazılı olarak ortaya koyulması iyi bir şey bence.
A: Aynı şekilde metin cinsel tacizi tanımladığı gibi cinsel saldırıyı da cinsel istismarı da tanımlıyor. Tanımlar bu politika belgelerinde çok önemli yer tutan şeyler. Öyle olması da gerekir. ne kadar ayrıntılı ya da daha açıklayıcı olursa da o kadar iyi olur.

G: Sizce birimin varlığı, üniversitede, vakalar görülmeye başlandıktan sonra nasıl değerlendiriliyor? Sizce üniversite mensupları birimin varlığında ne kadar haberdar?
A: Bu birimle ilgili geçen sonbahardan itibaren çok tanıtım yaptık, çeşitli kampüslerde ve fakültelerde. Bazılarına az bazılarına çok katılım oldu. Fakat A.Ü. çok büyük bir üniversite. Bir keresinde gidip bir tanıtım yapmak yeterli değil. Bir farkındalık, bir tanıtım olduğunu düşünüyorum. CTS oluştuktan sonra pek çok yerden çok olumlu tepki aldı. Özellikle üniversitelerde kadın merkezlerinin bulunduğu yerlerde ya da bulunmasa da feminist ekiplerin etkili olduğu yerlerde olumlu karşılandı ve onlar da benzer bir politika belgesini yazıp yazamayacaklarını düşünmeye başladılar. Bu çerçevede geçen aylarda bir tanesi Ankara özelinde Ankara’dan çeşitli üniversitelerden kadınların bir araya geldiği bir toplantıda, bir ikincisi de Kıbrıs üniversiteleri de dahil olmak üzere, Eskişehir, İstanbul, İzmir, yani pek çok yerden temsilcilerin geldiği CTS’nin organize ettiği büyük bir çalıştayda bu mesele üzerine bir ortak konuşma süreci başladı. Üniversiteler arasında bir bilgi alışverişi, ortak olarak neler yapılabileceği üzerine bir düşünme sürecine girdik. O süreçte gördük ki bizim ortaya koyduğumuz politika belgesi ve oluşturduğumuz CTS birimi çok doğrudan her üniversitede hemen merkezi olarak planlanıp hayata geçirilebilecek bir şey değil, öyle bir örnek model değil. Çünkü her üniversitenin kendi yapısı var. Bu iyi bir fikir de değil. Böyle bir metni doğrudan rektörlük kanalıyla hemen her yere üstten dayatmak da iyi bir fikir değil. A.Ü. bunu buradaki Kadın Çalışmalarının gücü sayesinde yapabildi. Ama başka yerlerde başka nedenlerle, zayıf ekipler nedeniyle, ya da muhafazakar yönetimler nedeniyle, rektörlüğün işbirliğine yanaşmaması gibi nedenlerle böyle bir şey mümkün olmayabilir. Gerçekleştirilmesi doğru da olmayabilir. Her üniversite kendi özgül koşulunda bu konuda ne yapması gerektiğine ilişkin düşünmeye başladı ama bunu ortak bir düşünce süreci olarak da örgütlemeye çalışıyoruz. Devamı gelecek. Bir iletişim ağı kurduk. Çok çeşitli üniversitelerden ekiplerle de süreci nasıl geliştirebileceğimizi tartışıyoruz.
Şimdi söylemek istediğim özel bir şey. Benim yaklaşımımla ilgili. CTS belgesine yansıyan bir şey değil, diğer arkadaşların adına da konuşamam. Benim bu süreçlere ilişkin şöyle farklı bir şeyim var. CTS belgesine, biraz önce okumuştum, şu kadarcık bir şeyle yansıdı: “bu belgenin amacı şunlardan biri değildir: cinsel içerikli her tür gerilim ve rahatsızlığı resmi süreçlere dahil etmek ve sert yaptırımlarla karşılamak değildir.” Şöyle ki, tanık olduğum, bir şekilde içine girdiğim, dahil olduğum bir olay, bir cinsel taciz olayı olmamakla birlikte bir cinsel taciz olayı olarak söyleme sokulan bir olaydan çıkardığım dersler, ve daha genel olarak da düşünegeldiğim şey. Aslında biz bu belgenin caydırıcı özelliğinin ve farkındalık yaratıcı özelliğinin daha fazla altını çizmek istiyoruz. Sonuçta bu bir hukuki belge ve hukuki ve resmi prosedürlere sokuyor. Bu bir şekilde feminist kaygılar ve söylemlerle hukuksal ve kurumsal bir bağlamın bir şekilde sentezlenmesi sonucunda oluşan metinler bunlar. Sadece bizim metnimiz değil Amerikan metinleri de öyle. Bu ikisi arasında her zaman bir gerilim var. Saf bir feminist politika ve söylemle saf bir bürokratik ve kurumsal mantık arasında bu konuda bir gerilim var. Cinsel taciz belgelerinde bu ikisi çok iç içe geçmiş gibi görünüyor, ve çok uygun, mükemmel bir biçimde iç içe geçmiş gibi sunuluyor. Ama aslında geri planda bütün o gerilim devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Şöyle: Dediğim gibi pek çok üniversite, bu konuda düzenleme yapmak isteyen kadın ekipleri, bu gelişmeyi çok olumlu gördüler, ve kendileri de kendilerine özgü veya benzer bir şey yapmak için harekete geçtiler. Fakat izlediğim kadarıyla üniversite dışındaki feministler bu tür bir metinden, bunun ne işe yarayacağından ve metnin söyleminden, ya da başka şeylerinden pek çok nedenle rahatsızlık duyuyorlar. Mesela bunlardan bir tanesi daha önce konuştuğumuz arabuluculuk konusu. Bir başkası mesela gizlilik ilkesi olabilir. Bütün bu hukuksal metinlerde gizlilik ilkesi özel bir madde olarak düzenleniyor. Bunlar feminist bir perspektif açısından tahmin edilebileceği gibi hem gizlilik ilkesi hem de arabuluculuk ilkesi eleştirilen bir şey. Nitekim ODTÜ’de olan bazı olaylarda feministlerin daha çok böyle bir kurumsal düzenleme yönünde harekete geçmekten çok doğrudan ve ilkesel olarak bir teşhir siyasetine başvurduklarını görüyoruz. Bu açılardan bazı feminist çevreler bu tarz bir düzenlemenin fazla hukuki ve bürokratik bir düzenleme olduğunu ve yeteri kadar feminist bir düzenleme olmadığını düşünebilirler. Ben, dediğim gibi, teşhircilik siyasetini baştan sona kayıtsız koşulsuz bir ilke olarak destekleyen onaylayan birisi değilim. Arabuluculuk konusunda da dediğim gibi, farklı fikirlerim var. Arabuluculuğun uygun ortamlarda ehil kişiler tarafından iyi işletilebilecek bir şey olduğunu düşünüyorum. Ama tersi de olabilir. Yüzüne gözüne bulaştırılacak bir şey de olabilir. Dolaysıyla bu tür eleştirileri çok haklı bulmuyorum, fakat oradaki eleştirel alanı, bu rahatsızlığın nereden kaynaklandığını görüyorum. Öte yandan kendi durduğum yerden, ben de bu metni ya da bu tür metinleri hukuksal ve bürokratik mantıkların öne çıktığı metinler olarak görüyorum. Kendi durduğum yer açısından, feminist politika açısından, yetersiz metinler olarak görüyorum. Gizlilik ya da teşhir siyasetini savunduğum için, ya da arabuluculuğa karşı çıktığım için değil, başka nedenlerle ben buradaki feminist şeyin düşük olduğunu düşünüyorum. Onun temel nedenlerinden birisi şu. Bu Arabuluculuğu bir kenara bırakalım, bu maddenin değiştirileceğini söyledim zaten, bu temelde disiplin soruşturması ağırlık bir süreç olarak görülüyor. Ya da öyle olması isteniyor, muhtemelen biz de daha sıklıkla öyle işleteceğiz, ve şimdiye kadar da hep soruşturma süreçlerini işletmeye çalıştık. Fakat bu soruşturma meselesi, yani cinsel taciz soruşturması çok problemli bir şey. İster dışarda bir ceza davası söz konusu olsun, ya da isterse üniversite içerisindeki bir disiplin soruşturması olsun, cinsel tacizle ilgili hukuksal prosedürleri etkin ve iyi işletmek ve mağdurun lehine bir sonuç çıkarmak ve tatmin edici bir sonuç çıkarmak önünde çok büyük engeller var. En bilinen şey tabi ki kadınlarınhiç ifade etmemeleri ama o ayrı. İfade etmiş ve şikayet yoluna başvurmuş olmalarına rağmen sonraki sürecin kadını koruyucu kollayıcı şekilde ilerletilmesi, soruşturmanın düzgün yapılması, ve tatmin edici bir sonucun çıkarılması çok zor. Ve arada dediğim gibi, tanıkların tanıklık yapmak istememesi gibi problemler var, arada kadın sadece CTS’ye başvurmuş olduğu için kendi bulunduğu yerde çeşitli şekillerde akademik olarak, kişisel olarak rahatsız edildiği durumlar var. Bu konularda CTS bir şey yapabilecek güce sahip değil. Bu yüzden soruşturma süreçleri iyi, uygun, düzgün işleyen şeyler değil. Hiçbir yerde de ben mükemmel olarak işleyeceğini düşünmüyorum. Bu yüzden bizim asıl amacımız farkındalığın arttırılması ve caydırıcılığın arttırılmasını sağlamak ki mümkün olduğu kadar az cinsel taciz olayı olsun, ve soruşturma süreçlerine yüklenmeyelim. Çünkü olumsuz işleyen ya da tatmin edici şekilde işlemeyen soruşturma süreçleri sonuçta bizim aleyhimize döner. Pek çok kadın o süreçte ekstra yıprandığı için ve sonuçları belirsiz olduğu için hiç başvurmamayı tercih edebilir. Pek çok nedenle süreci işletmek istemeyebilir. Bu yüzden bu caydırıcılık ve farkındalık meselesini arttırmak istiyoruz. Bu belgeye yansıyan genel perspektifimiz. Fakat benim kişisel olarak ifade ettiğim durum ve metne yansımayan şey aslında şu: Metin aynı zamanda bir farkındalığın yaratılması yoluyla bir güçlenme sağlamaya çalışıyor. Fakat bu güçlenme ne demek? Kadınların tacize karşı güçlenmeleri diye birşeyi önemsiyoruz, fakat bu ne demek? Bazı insanlar şunu varsayabilirler, bu zaten kendisi bu şekilde güçlendirici bir metindir. Kadınların başlarına bir taciz olayı geldiğinde doğrudan şikayet etmeleri ve disiplin soruşturması açılması ve sonucunda o kişiye ceza verilmesi, işte bu asıl güçlenmedir. Ben bunun asıl güçlenme olduğunu düşünmüyorum. Hem biraz önce söylediğim nedenlerle, yani soruşturma ve hukuki süreçlerden çok fazla medet ummak doğru olmadığı için, hem de ilkesel bir nedenle doğru bulmuyorum. İlkesel neden de şu: güçlenme olarak biz cezalandırıcılığı anlamamalıyız. Ben güçlenme deyince şöyle bir şey umut ediyorum, mesela CTS gibi bir birime ilişkin benim idealim, birkaç yıl sonra oturmuş ve işleyen bir birim, kampanyalarını yapmış olan bir birim olduğunu varsayarsak eğer, ideal bir durum olarak bir süre sonra, şöyle bir atmosferin oluşmasını isterim. Herkesin, olabildiği kadar çok kişinin, erkekler dahil, cinsel taciz meselesinde gerçekten farkındalıklarının arttığı bir durum. Kadınlarla erkekler arasında bu konuda bir konuşma zemininin oluştuğu bir durum. Özellikle, hocalarla öğrenciler arasında demeyeyim de, herkesin kendi yakın çevresinde, arkadaş çevresinde, hocaların kendi içinde, öğrenci grupları, klüpleri, dernek, vesairede insanların arkadaş veya yoldaş bildiği erkeklerle de bir zeminlerde bu meselenin farkındalığının gerçekten arttırılmasını diliyorum. Farkındalık şöyle bir farkındalık değil: be bir kadına tacizde bulunursam, cezası var, o halde yapmayayım gibi bir şey değil. Sıkıntı nedir, mesele nedir, siz nasıl davranıyorsunuz, erkekler ne istiyor, kadınlar ne istiyor, niye cinsel duygusal yakınlaşmalarda bu kadar büyük niye bu kadar gerilim, çatışma var, duygusal bedensel ihlal var? Bu nereden geliyor? Hep mi böyle gidecek? Ne yapmamız gerekir? Erkekler nasıl dönüşecek? Bütün bunların derin bir tartışmanın konusu haline gelmesini istiyorum. Ve aynı zamanda kadınların şöyle de bir güçlenme yaşamalarını istiyorum. Böyle bir metnin ve böyle bir birimin varolmasının kendisi bir güvence. İlk elde ve hemen başvurulması gereken bir yer olduğu için değil. Aslında bir son çare olarak başvurulması gereken bir kamusal otorite olduğu için. Ama bence o hemen ve çabuk ve illaki ve tek seçenek olarak kullanılması gereken bir süreç değil de, geri planda duran bir şey. Bir yaptırım gücü olan ve her zaman tehdit içeren bir yaptırım gücü olan bir şey olarak güçlendiriyor. Ama asıl olarak kadınların erkeklerle bütün ilişkilerinde cinsel taciz konusunda kişisel olarak güçlenmelerini diliyorum. Bu kişisel güçlenme şu demek: hayır demeyi bilmek demek, çok net bir şekilde duygularını ve düşüncelerini ifade etmek demek, çok daha erken aşamalarda istenmeyen şeyleri durdurma gücünü, dürüstlüğünü ve cesaretini kendinde görmek demek. Bu herşeyi içerebilir. Mesela şunu da: birisi istenmeyen bir şekilde poponu elliyorsa suratına anında tokat atmak dahil yani. Ya da birisi sana hoş olmayan bir ifadede bulunduysa daha beterini ona söylemek demek. Yani her tür bedensel ve sözel olarak kendini koruyan ve karşı tarafla yüzleşen, ona kendi kimliğini, bedenini, duruşunu hatırlatan bir tür güçlenmenin gelişmesini umut ediyorum. Dolaysıyla böyle bir güçlenme olursa çok daha erken aşamalarda kadınlar kendilerine yönelik şeyi durdurabilirler, kendi bedenlerini kimliklerini çok net bir şekilde ortaya koyarak. Aynı zamanda arkadaş grupları içerisinde de destek ve dayanışmanın artmasını umut ediyorum. Böyle durumlarda doğrudan resmi süreçlere başvurmanın ötesinde özellikle eşitler arasında ilişkiler söz konusuysa, öğrenci-öğrenci, yakın arkadaş ilişkilerinde… cinsel tacizin çoğu da üniversitelerde tanışan insanlar arasında, hatta sevgililer arasında, aynı gruptan insanlar arasında, aynı siyasi ekipten insanlar arasında vesaire, yakın ilişki içinde insanlar arasında olduğuna göre, o zaman o yakın arkadaş gruplarının da süreçlere müdahil olabileceklerini düşünüyorum. Öyle diliyorum. Şu çok güçlendirici bir şey değil: birisi bana bir şey yaptı, cezasını çeksin. Bu çok zayıf bir güçlenme. Öyle durumlar olabilir. Ama kadınlarda genel olarak cinsel tacize uğrama durumunda fazlaca bir acizlik hissi gelişiyor. Bir şey diyememe, yapamama, yüzleşememe, ondan kaçınma. O yüzden bu yüzleşme meselesini aslında ben önemsiyorum. Bu arabuluculukla ilgili olarak bir eleştiri geliyor ya bu konuda. Aslında her düzlemde yüzleşmeyi aslında önemsiyorum.

G: CTS biraz bu yüzleşmenin kurumsal bir mekanizması gibi olur yani? Bir de şu var tabi kadınlar ‘bak böyle bir yer var, ben seni gidip şikayet ediyorum’ diyebilecekler.
A: Evet, bizim kurduğumuz mekanizmanın bu şekilde güçlendirici bir etkisi olmasını istiyorum. Sadece soruşturma yürüterek değil, farkındalık ve caydırıcılık yaratarak ve kadınların kendi kişisel ilişkilerinde güçlenmelerini sağlayarak geri planda duran bir otorite figürü olarak güçlenme yaratmasını istiyorum. Sadece ağırlıklı olarak soruşturma süreçleriyle değil, onu demek istedim. Yoksa birçok olay çok doğrudan soruşturma sürecine girmelidir, girer. Ama soruşturma süreçlerinin, dediğim gibi, iyi, etkin işletilmesi önünde çok önemli hukuksal bürokratik ve zihniyet engelleri var. Cinsel taciz soruşturmalarını kimin yapacağı çok önemli. O ya da bu kişinin yapması çok değiştiriyor. Bir beyanın nasıl dinleneceği, delillendirme meselesi, cinsel tacizin tanığının olmadığı durumlarda nasıl bir yorum yapılacağı. Bütün bunlar için çok özel bir feminist bilinç lazım ve aynı zamanda hukukçu bir bilinç lazım. Bu ikisinin iç içe geçtiği özel bir bilgi beceri alanı bu. Çok az insanda var, bizlerde de yok, ancak yapa yapa geliştireceğiz. Başka insanlarda hiç yok. Onların eline bir soruşturma geldiğinde sonucu bilemeyiz. O yüzden daha tartışmak ve konuşmak gerekiyor, bu konuda erkekleri önemsemek gerekiyor, ki feminist bazı yargılara katılmıyorum. Erkeklerin hiç dönüşüme açık olmadıları, hazır olmadıklarına katılmıyorum. Özellikle üniversite çevresinde kadınlar pek çok durumda erkek arkadaşlarıyla birlikte sosyalleşiyorlar, siyasallaşıyorlar. Bunun kendisini de politik tartışma gündemine almalarını çok gerekli görüyorum. Sorunun nereden çıktığını ancak diyalog içerisinde anlayabilirler. Tabi özel, çok kötü niyetli, ne yaptığını bilen, sonun kadar giden örnekler de var. Onlar için söylemiyorum bunu. Özellikle kötü niyetli, sonunda kadar ısrar eden olayı çok kanırtan, iftiraya başvuran pek çok da örnek olacaktır. Fakat benim yakın çevremde izlediğim pek çok sol muhalif çevrelerden erkek öğrenciler, erkekler şöyle bir şeye kapılmış durumdalar: neyin cinsel taciz olduğunu tam kestirememe gibi bir tehdit ortamında kendilerini hissediyorlar. Bu anlamlı ve yeterli bir mesaj değil, tehditle birilerini durdurmak. Bir anlayış geliştirmek lazım.

Ankara Üniversitesi Cinsel Taciz ve Cinsel Saldırıya Karşı Politika Belgesi:

Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Politika Belgesi


Ankara Üniversitesi Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi Yönergesi:

Yönerge

‘Boğaziçi’ndeki Tacizi İfşa Ediyoruz!’

Kadınlara ve lgbt bireylere yönelik cinsel şiddet ve tacizin, bir egemenlik ilişkisi altında gerçekleştiğini, bunun erkeklerin uyguladığı bir tahakküm olduğunu ve her bir olayın bu tahakkümü toplumsal olarak devam ettirdiğini hep vurguladık. Bu yüzden bedenlerimize ve kimliğimize yönelmiş şiddetin, taciz ve tecavüzün erkek şiddeti olarak görünür kılınmasında ve bu suçların suçun faili, bu tahakküm biçiminin sürdürücüsü olan erkek öznelerden ayrı düşünülemeyeceğinde ısrarımızı sürdürüyoruz.

Devamını Oku…

Kadının Beyanı Esastır!

keskAksi İspatlanıncaya Kadar, Kadının Beyanı Esastır! Tecavüzcü, Suçsuz Olduğunu Kanıtlamalıdır.

Bu konuda kısa yazmak çok zor… Nereden başlasam, başlamadığım yerde eksik kalıyor…

Bir kadın size “tecavüze uğradım“ diye gelebilirse, ilk sözünüz ne olur? “Ama, sen de, keşke!”diye kadını suçlamadan, yargılamadan elinden tutup karakola gider misiniz? Hanginiz ilk önce tacizciyi suçlar, “Ne olursa olsun tecavüz etmeye hakkı yoktur.” dersiniz? Devamını Oku…

Sendikalardaki Erkek Egemen Antidemokratik Yapıya İsyan Ediyoruz…

“Biz kadınlar, sendika temel metinlerinde, tüzük ve programlarında taleplerimizin tanımlanması gerektiğini biliyoruz. Ama ne yazık ki işçierkekler üzerinden örgütlenme politikaları oluşturan sendikalar, işçi kadınların sorunlarını ve taleplerini yok sayıyorlar. Bu durum böyle devam edemez. Sendikalar tek başına erkeklere ait değildir” diyen ‘ Sosyalist Feminist Kolektif’in de destek verdiği ‘Sendikalarda erkek egemenliğine karşı kadın inisiyatifi'”Biz kadınlar olarak algılarını ve kapılarını kadın üyeye ve kadın temsilcilere,kadın yöneticilere kapayan sendikaları artık istemiyoruz. Hazırladığımız sendika tüzük ve program önerimizi kamuoyuna açıklıyor, konfederasyon ve sendikaların tüzük ve program metinlerini ivedilikle değiştirmeleri için çalışmalara başlamalarını istiyoruz” şeklindeki taleplerini kamuoyuyla paylaştı.Devamını Oku…

Tacize Dair…

Bir kere, eğer sosyalist/sol/muhalif bir örgütte faaliyet yürütüyorsanız, az çok okumuş yazmışlığınız varsa, bir mesleğiniz varsa, yani “kurtulmuş” kadınlardansanız, cinsel tacize uğradığınızı kabullenmeniz pek o kadar kolay değildir

“Bir kadının tacize uğradığını söylemesi zordur”. Hepimizin diline pelesenk olan bu cümlenin nedense hayatta bir karşılığı yoktur ama. İçinde yaşadığımız toplumda kadınların her düzeyde şiddete, cinsel tacize, tecavüze uğraması “vaka-i adiyedendir” ama bunu ifade etmesi o kadar sıradan değildir. Bu sıradan olmayan beyanlar da, zaten sıra dışı tepkilerle karşılanır.alt
Devamını Oku…