Ayşe Yılbaş Davası 20 Mart’a Ertelendi

ase_yilbas_Ayşe Yılbaş’ın katili Hüseyin Özmen’in cinayeti planlı olarak işlemediği iddiasıyla Yargıtay tarafından bozulan davanın birinci duruşması 21 Şubat’ta yapıldı. Duruşma öncesi İstanbul Feminist Kolektif’in çağrısıyla biraraya gelen kadınlar bir basın açıklaması yaptılar.

Duruşmanın sürprizi katilin avukatlığını yapan ve insan hakları savunucusu olarak birçok davanın savunmasını üstlenen Bahri Belen’in duruşmadan 4 gün önce istifa ettiğini beyan eden yazıyı mahkemeye göndermiş olmasıydı. Hüseyin Özmen’in önce boşanma avukatı, cinayet sonrası da savunma avukatı olan Bahri Belen’le bu davayı bırakması için çok kez görüşülmüştü. Ancak Bahri Belen bu davayı bırakmak bir yana, kadın cinayetlerini politik kılan bir yerden, kadın düşmanı politikalarla savunma avukatlığını sürdürdü. Katilin ruh sağlığının yerinde olmadığı, aşk cinayeti işlediği, haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği gibi erkek egemen taraftan savunmasını kurdu.

Dava yeniden yerel mahkemeye geldiğinde Bahri Belen’in savunma avukatlığını bırakmış olması, davayı izleyen kimi kadınlarda “nihayet anladı galiba” yorumlarına, kimilerinde ise “bir özeleştiri yapmadan bıraktığına göre, davayı uzatmayı, kimi hukuki boşlukları katilin lehine çevirmeyi amaçlıyor olabilir mi?” sorusuna yol açtı.

Ayşe Yılbaş’ın 15 kurşunla öldürülmesinden tam 4 yıl sonra yeniden başlayan davada Hüseyin Özmen, davayı izleyen feministlerin , müdahil olan avukatların kendisine hakarette bulunduğunu iddia ederek, duruşmaların sesli ve görüntülü yapılmasını ve kadın örgütlerinin baskısıyla basında aleyhinde haberler yapılarak mahkemenin baskı altına alınmaya çalışıldığını iddia ederek bu yöndeki yayınların durdurulması için karar alınmasını talep etti.
Mahkeme heyeti Hüseyin Özmen’in taleplerini reddetti. Barodan bir avukat atanması kararını aldı.

Davanın 2. duruşması 20 Mart saat 10.00’da Çağlayan 4. Adliyesi’nde görülecek. Yine orada olacağız.

Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde İstanbul Feminist kolektif/Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası adına yapılan açıklamanın tam metni:

Erkekleri Kollayan Adalet Değil, Gerçek Adalet İçin

Yerel Mahkemenin verdiği kararda ısrar etmesini istiyoruz!

Bugün 3 ayrı davayı izlemek için Çağlayan Adliyesi’ndeyiz!

Adliyede bugün görülen yüzlerce taciz, tecavüz, kadın cinayeti davasından sadece üçüne feministler olarak müdahil olacağız.

İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek Ayşe Yılbaş davasını yıllardır takip ediyoruz. Yargı, dört yılın sonunda hala cinayetin planlı olup-olmadığını tartışıyor!!!

Zeynep Gökçen davası 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Zeynep de niceleri gibi artık aramızda yok, öldürüldü… Yakınlarının talebi üzerine bugün duruşmaya katılıp, kadın örgütleri olarak neden davanın tarafı olduğumuzu anlatacağız. Davaya müdahillik/katılma istemli dilekçemizi sunacağız.

Bugün izleyeceğimiz bir diğer dava 20. Ağır Ceza Mahkemesinde; “kimlik göstermedi” gerekçesiyle, karakola götürülüp, “ince arama” yapılarak yani çırılçıplak soyularak aranan arkadaşımızın şikayeti üzerine başlayan dava. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlileri; “cinsel taciz, işkence yapma, haksız arama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hakaret ve görevi kötüye kullanma” suçları nedeniyle yargılanıyor.

Bu davalar yeni başlıyor, Ayşe Yılbaş davası ise “bitmiyor”… Ayşe, 22 Şubat 2008’de, uzun süredir ayrı yaşadığı ve dava açıp boşanmaya çabaladığı “kocası” tarafından öldürüldü. Yarın 22 Şubat, yani Ayşe’nin öldürüldüğü gün. Koskoca 4 yıl geride kalırken, Yargıtayın belli ki verilen cezayı fazla bularak verdiği bozma kararı nedeniyle Ayşe’nin ailesi, her şeyi yeniden yeniden yaşamak zorunda kalacak…

Ayşe’nin öldürülmesi, onu tanıyanlar ve onun evlilik ve boşanma öyküsünü bilenler açısından çook üzücü olmasının yanı sıra; ‘Ayşe’yi neden koruyamadık?’ ‘Ayşe’nin elimizden kayıp gitmesine engel olabilir miydik?’ sorularıyla bir hesaplaşma da yaşamamıza neden oldu.

–Hüseyin Özmen defalarca öldürmekle tehdit etmişti.

–Hüseyin Özmen askerdi, her daim silahlıydı.

–Ayşe, ölüm tehditleri ve diğer saldırıları nedeniyle pekçok kez Savcılığa şikayet etmiş, pek çok defa 4320 sayılı Kanun çerçevesinde “eve ve Ayşe’nin okuduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne yaklaşmama” kararı almıştı. Yine de katilinin tehditleri son bulmamıştı.

Hüseyin Özmen, Ayşe için korunma kararı verildiği dönemde, daha 1 yaşında olmayan Berkay’ı kaçırdı ve 6 ay boyunca Ayşe’ye göstermedi. Ayşe, çocuğunu ancak icra yoluyla ve polis ve jandarmanın 4 saat süren ikna çabaları sonucunda geri alabildi. Ancak Berkay’a kavuşmasının ardından üç hafta geçmeden, “çocuğunu bir daha göstermeyeceğim dedi, dayanamadım kendimi kaybettim” diyen katil tarafından öldürüldü.

Ayşe Yılbaş’a “Cuma günlerinden kork, ölümün bir cuma günü öğle namazı saatinde olacak” diyordu. Ayşe’yi yakın bir zamana kadar mahkeme kararıyla girmesinin yasak olduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin koridorunda tamamı kafa ve göğüs bölgesine isabet eden 15 kurşunla öldürdü.

Ayşe Yılbaş’ın davasını onlarca feminist avukat ve feminist aktivist takip ettik. Dava sırasında katil ve savunma avukatları, az ceza çıkması için ellerinden geleni yaptılar. ‘Şuuru yerinde değildi’, ‘şizofrendi’, ‘cezai ehliyeti yoktu’, ‘seviyordu, perişan oldu’, ‘çocuğu için yaptı’, ‘derin bir elem ve gazap içindeydi’ gibi tüm kadın cinayeti davalarında ileri sürülen gerekçeler ardı arkasına sıralandı. 7 Mayıs 2008 tarihinde başlayan yargılama, 28 Temmuz 2009 tarihinde sona erdi. Hüseyin Özmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından katil Hüseyin Özmen’in lehine bozuldu.

Yargıtay’ın bozma gerekçesi, Hüseyin Özmen’in bu cinayeti tasarlayıp tasarlamadığının, planını sabırla ve ısrarla uygulayıp uygulamadığının, öldürme kararını ne zaman verdiğinin belli olmadığı yönündeki “kanaati” oldu.

Hüseyin Özmen’in bu cinayeti “cinnet geçirerek” işlediği, sanık avukatının iddia ettiği gibi aşkının, klasik bir Romeo-Juliet hikayesi ya da zengin kızın fakir oğlana muhalefeti olarak değerlendirilmesi gerektiği, zaten ruh sağlığının da bozuk olduğu ve haksız tahrik indirimi uygulanmasının şart olduğuna ilişkin bozma taleplerinin Yargıtay 1. Dairesi tarafından yerinde bulunmamasını olumlu olarak değerlendiriyoruz.

Ancak ortada açıkça tasarlanıp işlenmiş bir cinayet varken, “bu cinayetin planlı olup olmadığının bilinmediği” sonucuna ulaşılmasını ise anlayamıyoruz… Hüseyin Özmen, Ayşe’yi bir cuma günü ezan vakti öldüreceğini tanıklar önünde defalarca dile getirmişti ve bir cuma günü saat 12.00de yani ezan vaktinde planını gerçekleştirdi.

Yerel Mahkemenin verdiği kararı, cezanın ağırlığıyla değil; yargılamada erkeklik indirimlerini dikkate almaması ve haksız tahrik indirimi uygulamaması nedeniyle önemli buluyoruz. Ayşe Paşalı davasında verilen kararın yolunun, Ayşe Yılbaş davasından geçtiğini düşünüyoruz.

Bu davanın planlı işlenmediğine ilişkin verilen bozma kararının ise bir “erkeklik indirimi” olduğundan kuşkumuz yok.

Kadına yönelik erkek şiddetini meşru kılan mahkeme kararlarının katilleri teşvik ettiğini ve mahkeme sonuçlarının bu nedenle önemli olduğunu düşünüyoruz. Ayşe’yi ‘seni öldüreceğim’ diye sürekli tehdit eden, Ayşe’nin zihninde ‘beni öldürecek’ korkusunu eksik kılmayan, şikayetlere, koruma kararlarına rağmen ölüm tehditlerini sürdüren ve sonunda Ayşe’yi katleden Hüseyin Özmen’in cinayetinin planlı olmadığı iddiasının kadınlara şiddet uygulayan erkekleri teşvik edeceğini hatırlatıyoruz.

Hüseyin Özmen’in aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının, cinayetin planlı işlenmediği iddiasıyla bozulmasına itiraz ediyoruz.

Hiçbir kadının şiddet görmediği, canının yanmadığı, canından olmadığı, ezilmediği, sömürülmediği bir yaşam talebimizin bir parçası olarak; Mahkemelerin erkekleri kollayan kararlar vermemesi için buradayız!

Yerel mahkemenin verdiği kararda ısrar etmesini istiyoruz!
Erkekleri kollayan adalet değil, gerçek adalet istiyoruz!
Kadınlar için adalet istiyoruz!

İstanbul Feminist Kolektif /
Kadın Cinayetlerine Karşı İsyandayız Kampanyası

Yorumlara kapalıdır.