26 Haziran Çarsamba günü Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleştirdiğimiz kadın forumunda söz alan bir arkadaşımız gözaltında maruz kaldığı taciz deneyimini bizlerle paylaştı. Arkadaşımızın yaşadıklarını kendi ağzından aktarıyoruz:
31 Mayıs 2013 Cuma günü İstanbul Taksim meydanında gözaltına alındım. Saat öğleden sonra üç civarıydı. Meydanda yoğun gaz vardı ve polisler önümdekileri tartaklıyor ve karşı gelenleri itip kakıyordu. Ben de sözlü olarak karşı çıktım ve “ne yapıyorsunuz?” dedim. Bunun üzerine sivil polis kolumu tuttu. Kolumu bırakmasını söylediğimdeyse, üç tane daha sivil polis kolumu tutup geriye doğru çevirdiler. Daha sonra polis aracına fırlattılar ve o esnada bacağımı çarptım. Ön koltuğa fırlatmışlardı, oradan da çekip “arkaya geç” diye bağırıp tekrar arkaya ittiler. Daha sonra çantamı kontrol edip telefonumu kapatmamı söylediler.
Birkaç saat Taksim’de aracın dolmasını bekledik ve oradayken sivil polisler karşı gelen herkese hakaret etti. Daha sonra uzunca bir süre sakindi. Vatan Emniyet’e götürüldükten sonraysa içinde olduğum araçta tekrar bir darp olmadı. Emniyete götürüldüğümüzde avukatlar da gelmişti. Gece 12 gibi emniyette ifademiz alındı ve salıverileceğimiz söylenerek salıverildim kağıdı imzalatıldı. Birkaç saat daha son olarak hastaneye götürülüp bırakılacağımızı sanarak araçta bekledik. Daha sonraysa “savcı karar değiştirdi” denerek nezarete götürüldük. İmzaladığımız kağıtları geri almak ve salınmayacağımız için imzaları geri çekmek istememize rağmen kağıtlar avukatlara verilmedi.
Nezarete girmeden de polislerin kendi aralarında bizim için “bunlar çok rahat biraz hadlerini bilsinler” konuşmaları dönüyordu. Nezarette de her şey aslında onların elinde olduğumuzu ve ne zaman ne isterlerse yapabileceklerini ima edecek şekildeydi. Duvar dibinde sıramızı beklerken “şuraya geç” diyen polise nedenini sorduğumuzda “ben öyle istiyorum” cevabını veriyordu. Nezarette ne zaman çıkacağımızı soran kadın arkadaşa, “daha dört gün buradasınız” diyebiliyordu polis. Başka birine de “siz yanlış zamanda eylem yaptınız oğlum” demişlerdi. Ayrıca bizimle beraber gözaltına alınan Suriyeli bir erkek vardı. Onu getirip götürürlerken nezarette sürekli “bunu alın işkenceye, ben bir terimi atayım”, “bizde işkence yok oğlum, sadece Suriyeliye olacak” lafları dönüyordu. O zaman düşündüm ki bunu hak ettiğimizi ve onların elinde olduğumuzu hissettirecek her türlü şeyi deniyorlardı.
Biz 70 kişi civarında gözaltına alınan İstanbul’daki ilk gruptuk. Bu grupta sekiz kadından yedimiz “ince arama” dedikleri şeye maruz kaldık. Nezarete konmadan önce bir kadın polis beni kiler yazan pis bir odaya götürdü. Odada kamera yoktu ve bir alışveriş arabasının yanında durdum. Üstümdeki tişörtü çıkarmamı söyledi. Çıkardım. Bir ince askılı atlet daha vardı, onu da çıkardırdı. Sutyenle kaldığımda onu çıkarmak istemedim ve “bunu da mı çıkaracağım?” dedim. O zaman onu çıkarmamı söylemedi ve elleriyle kontrol etti. Daha sonra tişörtümü giymemi ve pantolonumu ve çamaşırımı çıkarmamı söyledi. Çıkardım. Yere çömelmemi ve öksürmemi söyledi. Çok hafifçe öksürdüm ve “tamam” deyip giyinmemi bekledi, sonra nezarete götürdü.
Her zaman bilmediğimiz koridorlarda önden yürüyor ve sürekli “sola dön, sağa dön, hızlı yürü” direktifleri alıyorduk. Belki bunun “güvenlik” açısından bir gerekçesi vardır ama ben usulüne uygun olarak yapılan her şeyin çaresizlik ve teslimiyet hissi uyandırmak için yapıldığını düşünüyorum. Zira ayakkabı bağcıklarım bile alınmışken polisin önünden nereye gideceğimi bilmeden yürümemin güvenlikle pek alakası olduğunu düşünemiyorum. Daha sonra nezarette diğer kadın arkadaşlara polisin aslında öksürmeyi göstermelik yaptığım halde bir daha yapmamı söylemediğini anlattım. Onlar da aynı aramaya maruz kaldıklarından bahsetti. Bunun üzerine bu uygulamanın hiçbir amacı olamayacağını, sadece bizi aşağılamak, güçsüz hissettirmek ve hak ettiğimizi ima etmek için yapıldığını konuştuk ve hala öyle düşünüyorum.
Cumartesi akşam 7 buçuk gibi işlemlerimiz bitmişti ve bırakıldık. Çıktıktan sonra bu olanları anlattığım birkaç yakın arkadaşıma şunu da dedim “Kürt çocuklarına cezaevinde tecavüz ediyorlar, kadınlar tacize, tecavüze uğruyor, bizimki hiçbir şey”. Ama şu an şunu düşünüyorum tutuklansın tutuklanmasın içeri alınan herkese “hak ettiniz” hissi verilmeye çalışılıyor. O yüzden de karşılaştırma yapmadan bütün taciz ve aşağılamaların ortaya çıkması, konuşulması ve anlatılması gerekiyor. Ben çıktıktan sonraki ilk Pazartesi gidip savcılığa şikayette bulundum ve kadın polisi teşhis edebileceğimi söyledim. Savcıyla görüşmeyi beklerken yanımda oturan adamla sohbet ettik ve bir akrabasının Gezi eylemleri sırasında gözünü kaybettiğini söyledi, daha sonra da suç duyurusundan hiçbir sonuç beklemediğini de. Adalete olan güvensizliğimiz belki de bu emir zincirinin bir şekilde kırılmasıyla tersine çevrilebilir.