Yargıtay, bir tazminat davasında kocası ölen ve çocukları bulunan 41 yaşındaki kadının yeniden evlenebilme olasılığının düşük olduğuna hükmederek tazminat seviyesini yükseltti. Yargıtay, kadının evlenebilme olasılığını tartıştı. 41-50 yaş aralığındaki dul kadının evlenme şansının yüzde 2 olduğuna dikkat çekilen davada, 49 yaşındaki dul ve çocuklu kadının evlenme şansının bulunmadığı sonucuna varıldı.
Feminist hareketin yıllardır söylediğini, yani kadınların tek başlarına bireyler olarak ayakta kalma koşullarının olmadığını Yargıtay’dan duymak şaşırtıcı oldu. Kuşkusuz bizimle aynı nedenle söylemedi
Yargıtay. Kadına bakışını kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzleri ile ilgili davalardan çok net bildiğimiz Yargıtay kadının olası evlenme yaşını 40’ın altına çekerken esas olarak kadının cinsel hayatını ve beraberliği yaşamasının tek yolu olarak mahkûm ettiği evliliğe ulaşmasının da belli bir yaşın üstünde mümkün olamayacağının altını çizmiş oldu. Ne de olsa hangi yaşta olursa olsun erkekler genç ve güzel kadınlarla evlenmek isterdi. Hele de bir kadın anne olmuşsa artık bu taraklarda bezi olamazdı.
Patriyarkanın ikiyüzlü ahlakçılığı yargıtayın bu kararında da karşımıza çıkmakta. Erkek cinselliği ergenlikten ölüme dek ‘doğal bir ihtiyaç’ olarak kurgulanırken kadın cinselliği ataerkil ahlakçılığın türlü uygulamaları ile kısıtlanıyor. Boşanan ya da kocasını kaybeden kadın ya ‘seksi dul’ olarak stereotipleştiriliyor ya da özellikle anne ise aseksüelleştiriliyor. Yargıtay bu kararıyla alttan alta ‘kadın eğer namuslu olursa bizim kanıtlarımız altındadır’ demeye getiriyor.
Biz kadınlar evlenene kadar babalarımıza, evlendikten sonra da kocalara muhtaç ediliyoruz. Ya yeterli eğitimi alamadık ya da çalışmamıza izin verilmedi. Bir şekilde çalışmaya başlasak da kocamız ve çocuklarımız için yapmamız gereken hizmetleri aksatmamamız bekleniyor. Ev işlerini aksatmayalım derken rekabetin esas olduğu ücretli işgücü piyasasında en düşük ücretli, niteliksiz, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyoruz. Bir de üstüne son SSGSS yasası ile emeklilik iyice imkansız hale gelince evdeki kocalara direncimiz iyice kırılıyor, evlilik mahkumları oluyoruz. Artık kocalardan boşanınca ölmüş babaların sosyal güvencesinden ve emeklilik maaşından yararlanamayacak olduğumuz düşünüldüğünde, evliliklerin neden kadınlar için tek geçim seçeneği olarak sunulduğu daha kolay anlaşılıyor. Bizden beklenen babanın denetiminden (aslında baskısından) çıktığımızda kocanın denetimine girmemiz ve ilelebet ona itaat etmemiz. Kocalardan ayrıldığımızda ya da kocalar öldüklerinde devletin sağlaması beklenen ücretsiz barınma hakkı, iş bulamadığımızda çalışma süresinden bağımsız işsizlik sigortası ve ev kadınlarına emeklilik hakkı olmadığı sürece devletin erkek yargısı bile 41 yaşındaki dul kadınlar evlenemezlerse nice olur halleri diyerek trafik kazasında ölen kocalar için verilecek tazminat miktarlarını yükseltirler. Patriyarka bize evlilikten başka seçenek bırakmamak için çok çalışıyor çok…