Mutfak Cadıları – Haziran 2010
Dünya gazetesinin 19 Nisan 2010 tarihindeki sayısında Alaattin Aktaş’ın köşesinde şöyle bir başlık yer almaktaydı: “Her dört kadından biri değil de ikisi çalışmak istese işsizlik %33’ü bulacaktı”. Haber şöyleydi: “Ocak ayı verilerine göre erkek nüfusta yaklaşık %70 olan işgücüne katılım oranı kadın nüfusta %26’ya ancak ulaşıyor. […]15 ve daha yukarı yaşta 26,5 milyon kadın nüfus mevcut. Bu nüfusun […] 6,9 milyonu işgücüne katılıyor. Yani neredeyse dört kadından yalnızca biri çalışmak istiyor, diğer üçü çeşitli nedenlerle evde oturmayı tercih ediyor. Çalışmak istemeyen kadınların önemli bir bölümü ev kadınları. Ama bir bölümü de iş bulamayacağını artık kabullenmiş lise dengi eğitimli genç kızlar. İşgücüne katılan 6,9 milyon kadına, bir o kadar daha eklense, yani kadınların işgücüne katılma oranı %26’dan %52’ye çıkmış olsaydı, Ocak ayında %14,5 olan işsizlik oranı bir anda %33’e fırlardı.”
Aslında Aktaş’ın haberi Özge İzdeş’in söyledikleriyle örtüşür nitelikte. İzdeş’e göre, Türkiye’de ümidi kırık kadın işçileri, yani zaten iş bulamam diyenleri de dâhil ettiğimizde kentlerde kadınların işsizlik oranı %40 civarındadır. Kadınların işgücüne katılma kararını ücret değil, sınıfı ve çocuklarının bakımı yani erkeklerle olan ilişkileri belirler.
Aktaş’a göre, din olgusu, eğitim düzeyinin düşüklüğü, gelenek ve görenekler kadınların eve bağlanmasının nedenleri. Aktaş yazısında kırsal kesimde kadınların işgücüne daha çok katıldığını, kentlerde üniversite eğitimi alamayan genç kadınların ise o eğitim düzeyiyle iş bulma şansına pek de sahip olmadıkları için ister istemez “ev kızı” olmayı kabullendiğini ve işgücü piyasasına girmediğini dile getiriyor.
Bu yazıda sözü geçmeyen ise, bir yanda evde harcanan ev ve bakım emeği, diğer yanda ev eksenli üretim yaparak emek gücünü harcayan ya da tarımda veya aile işletmelerinde çalışan aile işçisi kadınlardır. Üstelik tarımda çalışan kadınların ürünlerinin kontrolü erkektedir. Pazara erkek götürür, parayı erkek harcar. Bu ikinci gruptaki kadınlar zaten kayıt dışı istihdama dâhil edilirler. İlk grup ise görünmeyen emektir.
Emek piyasasına gir(e)meyen kadınların nedenlerine gelince ise, Kadriye Bakırcı’ya kulak verelim : Kadınlar erkek egemen dilin, cinsel ve cinsiyet temelli taciz ve ayrımcılığın yaygın olduğu ortamlarda kendilerini rahat hissetmezler. Meslek sahibi oldukları yadsınarak, görevleri olmadığı halde çay/yemek servisi yapmaya, ortalığı temizlemeye vs. zorlanırlar. Türkiye’de kadınlar “Sevgilin var mı, nişanlı mısın, evli misin, çocukların var mı, hamile misin, hamile kalmayı düşünüyor musun, evlenecek misin” gibi sorulara maruz kalırlar. Bu konuda herhangi bir kanuni yaptırım yoktur. TCK yalnızca, kadının cinsiyet temelli ayrımcılık nedeniyle işe alınmadığını kanıtlaması halinde hapis cezası öngörür. Kadınlar erkeklerle eşit iş yaptıklarında da eşit ücret alamazlar. Terfilerde erkeklere öncelik tanınır. İşyerinde cinsel taciz çok yaygındır. Kadınlar işyerinde cinsel taciz karşısında korumasızdır, destek mekanizmaları işlemez. Kadınlar hamilelikleri süresince mobbing’e maruz kalırlar. İşveren ücretsiz izin ve hamilelik izni vermek istemediğinden kadını istifaya zorlar. İşveren kadın çalışanını daha kolay gözden çıkarır; yöneticiler genellikle erkek olduğundan, işveren daha vasıflı bulduğu erkekleri işte tutmayı tercih eder. Kadınlar, evlendiği ya da çocuk sahibi olduğu için işten çıkartılabilir ya da bakım emeği yüzünden kendi isteğiyle istihdamdan çekilirler. Yasalar çocuğu kadın üzerinden tanımlar. İşyerinde kreş açma zorunluluğu belli bir sayıda kadın işçi olan işyerlerinde vardır. Sendikalar kadınları teşvik etmez. Kadın çalışanları ve üyeleri için kreş açan bir sendika, meslek birliği, oda yoktur. Bakırcı’nın bütün bu saptamalarına, kadınların, daha çok eş, dost, tanıdık referansıyla işe alındıklarında işveren tarafından üzerlerinde baskı kurulabileceği de eklenebilir.
Ev kadınlığının meslek sayılmadığı, esnek üretim koşularının hâkim olduğu koşullarda Aktaş’ın yazısında sözü edilen kadınların çalışma oranı yalnızca TÜİK istatistiklerine yansıyanı . Oysa kadınlar evde ev ve bakım işlerinde ile ev eksenli üretimde zaten çalışıyorlar. Güvenceli, kayıtlı koşullarda iş bulmaları ya da çalışmaları ise yukarıda bir kısmına değinilen nedenlerden dolayı kadınların önemli bir bölümü için çok da mümkün gözükmüyor. Üstelik yan kollarda çalışan kadınlar görece korunmalı olsa da, krizlerde ilk işten çıkartılanlar üretim bandında çalışan kadınlar . İstihdam denilince ise ilk akla gelen erkekler, onların çalışmasının önceliği oluyor. Çoğu kadın çalışma süresinin sonlanması için evleneceği zamanı hedefliyor. İşte tam da buna patriyarkal kapitalist düzen deniyor.
Kaynaklar :
Alaattin Aktaş, “Her dört kadından biri değil de ikisi çalışmak istese işsizlik %33’ü bulacaktı”; Dünya Gazetesi, 19 Nisan 2010
Özge İzdeş, Petrol-İş Kadın, sayı: 33, Aralık 2009, Evrensel, 4 Nisan 2010)
Bkz.http://www.bianet.org/bianet/emek/121640-kadinlar-calisma-hayatinin-her-alaninda-ayrimciliga-ugruyor
Dışarıda kayıt dışında çalışanlar TÜİK verilerinde sadece bir bölümüyle kapsanmış durumda.
Özge İzdeş, 18 Nisan 2010 tarihinde Sosyalist Feminist Kolektif’te yapılan söyleşi.
Birgün Gazetesi, Başak Turan söyleşisi, 27 Nisan 2010.
Sevda Karaca söyleşisi, Evrensel, 4 Nisan 2010