Mutfak Cadıları – Ağustos 2011
2003 yılında uygulamaya konan Sağlıkta Dönüşüm Programı neoliberal politikalar ekseninde sağlık alanındaki çalışma düzeninde, ücretlendirme biçimlerinde önemli değişimler yarattı. Az sayıda kişi ile hizmetlerin yürütülmesi sonucu sağlık çalışanlarının iş yükünün artması yanında taşeronlaştırma, güvencesizleştirme ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri, meslek hastalıkları karşısında korunmasızlık sağlık çalışanlarını köleleştiren uygulamalar olarak yürürlüğe kondu.
Aşağıda sunulan tanıklık[1] bu konularda daha fazla söz üretmenin gereksizleştiği bir noktaya vurgu yapıyor ve kadın yoğun sağlık sektöründe emeğin yeniden üretim sürecinin, güvencesizlik olgusuyla beraber daraltılan sosyal güvenlik mekanizmasında kadınların nasıl araçsallaştırıldığının, aynı zamanda cinsiyetlendirilmiş bedenler olarak nasıl taciz vb. cinsel istismara açık hale geldiğinin somut ifadesini oluşturuyor.
“Otuz üç yaşındayım, annemle ve kardeşimle kalıyorum. Annem emekli hemşire. Bazı sıkıntılardan dolayı ben eve bakmak zorundayım.
Ankara İbn-i Sina Hastanesi Tıp Fakültesi’nde altı yıldır çalışıyorum. Orada santralden tutun kapıda danışma, katta sekreterlik, kan girişi, tahakkuk, rapor hemen hemen bütün birimleri gezdim.
Taşeron şirkette çalışıyorum. Sigortalıyım.
Bir kere olmadı, bir kaç kere oldu. Hangisinin bana etki ettiğini bilmiyorum açıkçası. Bir ara gelen tüplerin kapağı gevşekti. Tüpü hastadan aldım, makineye yerleştirirken ya da makineden alırken tam olayı hatırlamıyorum. Elimde kapağı açıldı. Elim epeyce kan oldu. Yıkadım ama bu bir kaç kere oldu. Oradaki arkadaşlarımın çoğunun da başına geliyor. Olan şeyler.
Eldiven kullanmıyorum. Uzun süre acilde eldiven yoktu zaten. Benim eldiven gibi bir lüksüm olamazdı. Çünkü doktorların bile eldivenleri olmadığı zamanlar oluyor acil serviste.
Ne firma ne hastane bizi uyarmadı, bilmiyordum, hiç aklıma bile gelmedi açıkçası. Böyle bir hastalık riskini bile bilmiyordum.
Sistem şöyle: Hastaneye gidiyorsunuz rapor bölümünde çalışırken diyorlar ki hemen seni hastabakıcılığa alıyoruz. Hastabakıcılıkta çalışırken bir gün sizi kapının önüne danışmaya alıyorlar. Sizin eğitiminiz, yaptığınız iş, önceden yaptığınız iş bilgileriniz hiç biri önemli değil. Her gün, her an çalışma yeriniz değişebilir. O arada boşluk vardı beni oraya verdiler. Yapabilir misin, yapamaz mısın gibi sorular olmadı, açıkçası sorgulanmadı bile.
Bir gün karnım ağrıyordu. Tahlil sonucum hepatit pozitif geldi. Çok garip bi şey yani ne olduğunu bilmediğim bir hastalık. Bu büyük bir cahillik onu da kabul ediyorum. Çalıştığım birime dönemedim. Bahçede dolaştım durdum.
Yaşadığım halsizlik dayanılır gibi değil. Dönem dönem çok artıyor. Ben bunun yüzünden arabanın altında kalıyordum. Durup dururken birden halim kesiliveriyor, bacaklarım bir garip oluyor. Duş alamıyorum mesela, çok halsiz oluyorum. Kuaföre gidip saçımı yıkatıyorum. Sonuçta okul da var. İkisini beraber yürütmeye çalışıyorum. Derslere gidemiyorum, çok yorgun hissediyorum çünkü. Çalıştığım yerden çok memnun değilim. Değiştirmek istiyorum. Çalışmak istediğim yerlerden bazıları benden sağlık raporu istiyorlar. Hepatit gibi bir hastalığı asla kabul etmezler. Sonuçta bütün geleceğimi etkiledi.
Ben işe girdiğimde eğitim almamıştım. Eğitimler sonra başladı. Benim bu durumumdan bir süre sonra yasa değişmiş. Yaşadığım bu olaydan 2 sene sonra insanlara aşı yaptırmaya başladılar. Ben hiç aşı yaptırmamıştım.
Bugün de eldiven olursa takılıyor. Ben şu an o birimde değilim ama hastanenin genelinde bazen malzeme sıkıntısı çok yaşanıyor. Temizlikle uğraşan arkadaşlarımız eldivenlere gözleri gibi bakıyorlar. Yırtık eldivenle çalıştıkları çok oluyor, aslında temizlikle uğraşan arkadaşlarımız çok risk altında.
Kadın olmaktan doğan engeller yaşadım. Altı aya yakındır kanama yaşıyorum. Doktora gidemedim, izin alamadım. Niye, çünkü söylemek zorundayım hangi birime gideceğimi, çalıştığım birime haber vermek zorundayım. Onlar da muhabbetini yapıyorlar. Yani kadın doğuma mı gitti falan diye. Ben de onu kaldıramam. Onların sorularını, onların bakışlarını kaldıramadığımdan izin alamadım, almadım. Adam soruyor: “Nereye gidiyorsun, ne hastalığın var?”
Erkek personeller tarafından tacize uğrayan çok arkadaşlarım var. Ama söyleyemiyorlar. Çünkü taciz eden arkadaş otuz yıllık memur mesela, erkek, oysa sen şirkette çalışan bir kadınsın. Kesinlikle seni dikkate almazlar. Atarlar işten, o adam orada kalır ve sen işten atıldığınla kalırsın.
Kimi zaman da kadınlar tarafından aşağılanma oluyor. Sen şirkette çalışıyorsun. Senin normal memur olan arkadaşın lise mezunu hiç sorun değil, yani benim için sorun değil. Ama onlar için benim üniversiteyi bitirmiş olmam veya yüksek lisans yapmam çok büyük bir sorun. Senin hiç bir zaman idareyle muhatap olmaman için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Doktor arkadaşlarımın çoğundan yana bir problemim yok. Ama problemler yaşanıyor, ben mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışıyorum. Ben de içlerine girsem ben de çok yaşarım. Hastalardan taciz gören doktor hanımları gördüm. Bir dosya götürmüştüm. Hastanın biri bir doktor arkadaşımızın yanına oturmuş, gitmek bilmiyor, saçma sapan sorular soruyor. Kızcağız kapıya yürüdü, çıkın gibilerinden kapıyı açtı. Hasta hiç oralı bile değil. Orada ben olmasaydım kesinlikle taciz yaşanırdı. Herhangi bir güvenlikleri yok, kapıyı kapatıyorlar muayene etmek için. Her türlü insan geliyor. Kendilerini korumaları çok zor. Zaten hepsi gencecik asistanlar.
Geçen yine bir asistan arkadaşımız adet sancısı çekiyor, günde seksen hastaya bakmak zorunda. Tuvalete gidemiyor, nerdeyse üstü başı battı, kapının önünde hasta kalabalığı çıkmasına müsaade etmiyor. Çıktığı takdirde doktor yerinde yok diye yönetime şikâyette bulunuyorlar. Her gün bir tanesi bana bakmadı falan diye şikâyette bulunuyor. Ceza yiyorlar durmadan. O kadar çok böyle olaylar yaşıyoruz ki.
Ben halen kontrollere gidiyorum. Tatillerim sınırlı olduğu için parça alacaklardı, alamadılar. Çok halsizliğim oluyor gün içinde. Şu an iyiysem beş dakika sonra nasıl olur belli olmuyor. Böyle aşırı bir halsizlik yaşıyorum. Bekliyorum yani.
Karaciğer testlerim normale inmedi, özel bir diyet yapmıyorum. Koruyucu bir ilaç takviyesi de almıyorum.
Sabah sekiz, akşam beş çalışıyorum. Şu anda çalıştığım yerde de sürekli ayaktayım. Hastaların taburculuk işleriyle uğraşıyorum, aşağı in, yukarı çık böyle durmadan koşturuyorum.
Taşeron şirketin haberi var ama onlar için önemli değil ki. Geçmiş olsun deyip geçerler. Bir arkadaşımız kanserdi. Kemoterapi aldığı için, izin almak zorunda kaldığı için işten çıkardılar, onlar için sorun değil ki. Çalışmasın olur biter.
Başıma geldikten sonra, bu tip yayınları okuduğumuzda hepatitin bir meslek hastalığı olarak kabul edildiğini gördüm. Hepatit, bel fıtığı, bir kaç tane daha var; bunların hepsi meslek hastalığı ama işte dediğiniz gibi baştan aşı olmak gerekiyordu. Bir takım şeyleri söylemeleri lazım ama.. Sadece orada şey var, nasıl para kazanabilirim, günü nasıl kurtarabilirim? Kesinlikle iş ticari, yani orda çalışan elemanın hiç bir önemi yok, o eleman yoksa bir başkası gelir. Hasta olmuş önemli değil. Ben çok zor günler yaşadım, rapor alamadım, almadım. Çünkü biliyorum iki gün sonra yedi tane laf söyleyecekler. Bunu psikolojim kaldırmaz.
Üç güne kadar raporlarda ücret kesilmiyor, ondan sonra SSK’dan gidip almak zorundaymışsın. Ben hiç o kadar rapor almadım; ama bazen gerçekten ihtiyaç duyuyorum ama korkudan alamıyorum, çok şey işitirim, üstüme çok gelirler diye.
Bir kaç arkadaşımla konuştum. Onlar bana hukuksal yola başvurmamı önerdiler. Ama ispatta sıkıntı çekerim diye düşündüm. Yani orada çalıştığım zamanlarda aldığın bir mikrop mu diyecekler, yoksa dişçiden mi aldın, yoksa biriyle beraber mi oldun aldın? Birçok yerden kapabileceğin bir mikrop olacağı için.
Aslında tüplerdeki kanların böyle çalışanların ellerine dökülmesi, bu çok arkadaşın başına gelmiştir.
Bundan sonra benim başıma böyle bir şey gelse tutanak filan uğraşırım tabii ki. Ama öyle hastalıklar anında tespit edilmiyor. Altı ay sonra falan mikrop kendini gösteriyormuş. Aslında ben nasıl yapabilirim? Tüp patladı veya kan döküldü diye.. O da o kadar zor bir iş ki. Orada o tutanağı tutturmak, Yani lanet olsun dersin, tutturmazlar zaten sana o tutanağı. Öyle bi şansınız yok. Sadece işe gelmediğiniz zaman, geç geldiğiniz zaman tutanak tutuluyor.
Yani aslında hayati risk altında çalışıyoruz, hiçbir hukuksal dayanağımız yok. Bilgilendirme yeni yeni başladı. Eğitimler yeni yeni yapılıyor.Her hafta gidiyoruz, işte hastalıklar şunlar bunlar anlatılıyor. Koruyucu önlemler hala yok. O domuz gribi salgınında göğüste çalışan arkadaşlarımızın çoğunun maskesi falan yoktu. Maske yok. Çocukta çalışanların da yok. Acil serviste, çok iyi hatırlıyorum ben doktorlar hastayı aspire yapacaklar. Döne döne eldiven arıyorlar. Lavman yapacaklar eldiven arıyorlar. Yok yani. Bazen de çok kalitesiz geliyor. Bir defasında bomba patlamıştı Ulus’ta. O zaman acildeydim. Gelen hastalardan bir tanesi AIDS hastasıymış ve orada öğrendi hasta olduğunu. Onun tüpü de patlayabilirdi.
Sendikalı değilim. Sendikalı arkadaşlarım var ama onların hepsi doktor, hemşire falan. Onların sendikasıyla bizim bağlı olduğumuz sendika aynı mı tam bilmiyorum.
Bir de işten atıldığım takdirde benim iş bulma sıkıntım var, bir günümün bile boş geçmemesi lazım; çünkü eve destek oluyorum. O yüzden de biraz ürküyorum açıkçası. O sıkıntı çok fazla, istediğim gibi bi iş arıyorum ama işte bu durumda büyük sıkıntı.”
[1] Görüşme kayıtları, deşifre sonrasında yok edilmiştir.